Euro 37,61 %-0,39
Dolar 33,97 %0,11
Sterlin 44,59 %-0,19
Altın 2.725 %-0,77
MEHMET AYCAN

MEHMET AYCAN

FOSFORLU CEVRİYE

Fosforlu Cevriye, yer adını sık sık duyar ve kullanırız…

Bir efsanedir o…

Filmlerin konusu, romanların kahramanıdır…

Fosforlu Cevriye romanı ile bir ustanın Nazım Hikmet’in en insani tarafını hissedersiniz…

Ve “galiba platonik aşk budur” hükmüne varırsınız..

Fosforlu Cevriye, Suat Derviş'in 1944-1945' de tefrika edilen, ilk defa 1968 yılında yayımlanan romanıdır, 1930'larda İstanbul’un Galata semtinde yaşayan sokak kızı Cevriye'nin polisten kaçan bir adama aşkını konu alır. 

Romanın tefrika edildiği yıllarda Büyük Usta Nazım hayattadır.

Roman hakkında ne demiştir bilinmez…

Zaten Romanın kahramanı Nazım sadece “İdam Mahkumu kaçak bir adam”dır..

Cevriye son anada öğrenir gerçeği

Gelim Fosforlu Cevriye’nin kısa öyküsüne;

xxx

Cevriye bir hayat kadınıdır aslında; her gün bir veya birkaç adamla birlikte olarak, hayatını kazanmaktadır, yine böyle bir gün birlikte olduğu adam tarafından çok kötü dövülerek gecenin bir yarısında sokağa atılır, baygın bir vaziyette kaldırımda yatarken bir adam bunu fark eder ve yardımcı olmak için kaldırmaya çalışır, Cevriye baygındır, her yeri yara bere içindedir, adam Cevriye’ yi kucağına alır evine götürür, adamın evi tek oda ve bir mutfak ve banyolu ufak bir bekar evidir, odanın bir köşesinde tek kişilik bir yatak, pencere kenarında küçük bir çalışma masası ve sandalye, masanın üzerinde kitaplar, kalemler bir de daktilo ve kağıtlar bulunmaktadır, adam kendi yatağına Cevriye'yi yatırır kendisi de masada uyuklar, sabah olur adam kalkar bir çorba yapar, eczaneden ilaçla merhem alır, Cevriye'yi kaldırır, Cevriye uyanıp kendine gelir tanımadığı bir adam ve bilmediği bir evde bulmuştur kendini, adam, lütfen rahat olun, korkmayın der, ben sizi dün gece kaldırımda yatarken buldum, durumunuz iyi değildi alıp evime getirdim, çorba pişirdim, çorbanızı için sonrada yaralarınıza merhem sürelim der, Cevriye birçok erkek tanımıştır hiç bir erkek, babası ve erkek kardeşleri dahi kendisine böyle sevecen ve kibar davranmamıştır, adamdan etkilenmeye başlamıştır, birkaç gün daha o evde adamla kalmış, adam kendisine yemekler pişirmiş yaralarına merhem sürüp ilaçlar içirip iyileşmesini sağlamıştır, bir gün adam dışarı çıkmış Cevriye evde kalmıştır, masanın üzerindeki kitaplara bakar, daktilo ile yazılanları okur, yazılanlar çok hoşuna gider bayağı etkilenir, bunları o yazmış olmalı, ne kadar duygulu şeyler yazmış, ne kadar ince ruhlu birisi diye düşünür, bugüne kadar tanıdığı erkeklerden çok farklı, üstelikte baya yakışıklı ve çekici diye düşünür, Cevriye içinden kendi kendine, ne o adama aşık mı oluyorum yoksa der, Aşık olsam da oda beni sever mi ki der, böyle düşünceler içinde iken, akşam olmak üzeredir adam hala gelmemiştir, adamı merak etmeye başlamıştır, kendi kendine mırıldanarak ilk defa bir erkeği böyle merak ediyorum, aşk bu mu acaba der, Cevriye bu duygular içinde iken kapı açılır, gelen o adamdır, telaşlı bir şekilde selam verip, içeri giren adam valizini çıkarıp eşyalarını içine koymaya başlar, Cevriye sorar, ne o acilen bir yere mi gideceksin nedir bu telaşın, adam, evet gidiyorum bir daha görüşemeyiz belki der, Cevriye, nereye diye sorar, adam çok uzaklara diye cevap verir, Cevriye, ya ben ne olacağım diye sorar, adam, ben bu evin bir aylık kirasını vermiştim istersen bir ay burada kalabilirsin der, adam valizini toplamıştır telaşlı bir şekilde kapıya doğru yönelir Cevriye'ye, hoş çakal küçüğüm kendine iyi bak der ve kapıdan çıkıp merdivenlerden hızla inerek sokağa çıkar, Cevriye pencereden adamın arkasından sokaktan kaybolana kadar üzgün gözlerle bakar, Cevriye hiç bu kadar kendini yalnız hissetmemiştir, hayatında hiç bir erkek kendisini bu kadar etkilememiştir, böyle kederler içinde akşam yemeği bile yemeden yatağın içine ağlayarak sabahı zor etmiştir, Cevriye, artık iyileştiğini ait olduğu İstanbul sokaklarına geri dönmesi gerektiğini düşünerek evden çıkar, Tarlabaşı'ndan Taksim'e doğru yürüyüp Emek sinemasın yanındaki kitapçının önünden geçerken, gözü gazete stantlarına takılır, Gazetenin birinde o adamın kocaman bir resmini görüp tam sayfa "Vatan Haini NAZIM HİKMET Rusya'ya Firar Etti" yazısını okur ve olduğu yere çöküp kalır. Kaynak: Suat Derviş Düzelti: @taç

 xxx

 Toplum kurbanı Cevriye kısa süre mutlu olmuş, onu da kaybetmiştir.

Aslında kaybeden sadece Cevriye değildir elbette…

Romanda da olsa; Türkiye bir devrimcisini, bir şiir ustasını adeta kaçarak sürgüne göndermiştir…

O gün hain diye yaftalanan Nazım  hikmet bugün en büyük şairi ve düşünce insanıdır…

Belki de Nazım’ın sıkıntılı döneminde Cevriye ona can yoldaşı olmuştur..,

Yazar böyle hayallenmiş ver Büyük Ustanın insan sevgisini böyle dile getirmiştir.

Romanı okumayı unutmayın…

 xxx

Birde Vatan Hain diye yaftalanan Büyük Usta Nazım  memleket sevgisini şu dizelerle anlatmıştı; İşte size Nazım:

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan,

Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak.

Ve ipek bir halıya benzeyen toprak bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın.

Yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim...

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine,

bu hasret bizim...

                                                        (Nâzım Hikmet)

<