12 EYLÜL’ÜN ARDINDAN (2)

Kahramanmaraş Olayları: 

19 Aralık ile 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş’ta meydana gelen Alevileri hedef alan saldırılarda resmi rakamlara göre yedi gün süren olaylar sırasında 105 Alevi öldürüldü, yine Alevilere ait 200'ün üzerinde ev yakıldı, 100'e yakın işyeri tahrip edildi.

Bu ve bunun gibi neredeyse bir ansiklopediyi kaplayacak olaylar sonunda 12 Eylül 1980 tarihinde gece saat 03:59 da herkes yataklarında mışıl mışıl uyurken tereyağından kıl çeker gibi darbe yapılmıştır. Kenan Evren başkanlığında yapılan bu darbeden sonra herkes artık bir rahat nefes alırız diye düşünürken bu sefer de darbecilerin alıp götürdükleri darbe mahkemelerinin kararlarıyla içeri alınan ve bir daha kendilerinden haber alınamayan gençlerin peşindeki ailelerle doldu taştı hapishane kapıları. İçeriden bir iyi haber alabilir miyiz diye beklerdi gözü yaşlı anneler babalar.

Evinden bilmem kimin kitabı çıktı diye sempatizan ilan edilenler, hapishaneye gönderilenler ya da sorgu evlerine götürülenler, işkencelerden sonra üstlerine soğuk sular dökülenler, kaburgası kırılanlar, akli dengesini kaybeden gençlerimizi saymıyorum bile. Ve idam edilenler. Darbeden sonra ilk idamlar 9 Ekim 1980 tarihinde gerçekleşmiştir. İlk olarak sol görüşlü Necdet Adalı, ardından ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edilmiştir. 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edilen Erdal Eren, idam kararı Yargıtay tarafından iki kere iptal edilmiş olmasına rağmen, Millî Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevi'nde idam edilmiştir. Kenan Evren, 3 Ekim 1984'teki Muş gezisi sırasında yaptığı konuşmada Erdal Eren'in idamına ilişkin şunları söylemiştir: "Şimdi ben, bunu yakaladıktan sonra mahkemeye vereceğim ve ondan sonra da idam etmeyeceğim, ömür boyu ona bakacağım. Bu vatan için kanını akıtan bu Mehmetçiklere silah çeken o haini ben senelerce besleyeceğim. Buna siz razı olur musunuz?" 

12 Eylül Darbesi Bilançosu

Darbe sonrası Türkiye Cumhuriyeti kamu ve kuruluşlarında dönemin devlet yöneticilerinin emri ile anarşist ilan eden 1 milyon 683 bin kişi fişlendi, yine Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi ve 517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (26 siyasi suçlu, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı). İdamları istenen 259 kişinin dosyası Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderildi. Yine 71 bin kişi Türk Ceza Kanunu'nun 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı, 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

Aynı dönem 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı ve aralarında Hürriyet, Millî Gazete ve Ortadoğu'nun da olduğu 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü, 14 kişi aynı dönem yapılan açlık grevlerinde öldü, 16 kişi -kaçarken- vuruldu, 95 kişi -çatışmada- öldü, 73 kişiye -doğal ölüm raporu- verildi, 43 kişinin -intihar ettiği- bildirildi.

12 Eylül’ün üstünden tam 39 yıl geçti, acılar unutulmadı elbette ama biraz olsun küllendi. 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 Muhtırası derken bu kadar kayba bu kadar üzüntüye bir daha darbe olmaz derken bizleri içten içe sömüren Fetö (Fettullah Gülen)’in başı çektiği terör örgütünün 15 Temmuz 2016 da 80 harekatının bir başka versiyonunu yaşadı Türkiye. Yine o zamana kadar gelen saldırılar, devlet adamlarının öldürülmesi, sinagogların ve bankaların bombalanması, yüzlerce masum vatandaşımızın öldürülmesini yaşadık Türkiye olarak. Yine içimiz acıdı yüreğimiz dağlandı çünkü binlerce masum öğrenci ya da kışlasına yeni gitmiş evlatlarımız katledildi. Sakallı Allahuekber nidaları atan sözde dinciler kıydı bu sefer masum canlarımıza, Türkiye’nin tarihinde belki de bir ilk yaşandı ilk defa Cumhuriyet ilan edildikten sonra askerler karşı karşıya geldi, darbeciler ve hükümet yanlısı olan askerler darbeye karşı çıkanlar. 

Sonuç:

Binlerce ölü, yaralı, kayıp. Bundan şunu görüyoruz ki 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra her şey unutulmuş geçirilen ihtilallerden dersler çıkarılmamış. Hükümetlerin kurulamaması, siyasi belirsizlik, ekonomik çöküntüler derken, hakkı adaleti kendimiz sağlamak yerine devletin güvenli kollarına bırakabilseydik ne askeri darbeler olurdu, ne de ölümler. Umarım 15 Temmuz kalkışmasından ders çıkarırız da Türklerin kendisinden başka dostu olmadığını anlarız. 

(Bitti)

<