İSMAİL SAYGILI

İSMAİL SAYGILI

NE VERDİNKİ NE ALASIN

NE VERDİNKİ NE ALASIN

Sanki bir sorunu çözmek değil, bir iktidarın siyasi ömrünü uzatmak isteniyor. Zira dar gelirli yurttaşları enflasyona ezdiren; Suriye’de çamura saplanan iktidar; başarısız olan bir yöntemi 11 yıl sonra yeniden deniyor.

     Demokratik toplumlarda sosyal açmazlar, “milli irade” desteğiyle çözüme ulaşır. Bu da o iradenin tam bir şeffaflıkla bilinmesini gerektirir. Geçmişte Oslo’da gizli başlatılan görüşmeleri açıklayanlara, bizzat Başbakan ağır şekilde hakaret etmişti. Fakat sonu “hendekler” ile hüsran olunca; uzun süren görüşmeler Dolmabahçe’de son bulmuştu.

    “Açılım” olarak itiraf edilen süreç; yüzüne gözüne bulaştırıldı. Sonra da eleştirenler, terör örgütüyle yandaş gösterilerek günümüze gelindi.

      23 iktidar arabasının duvara tosladığının açığa çıktığı bir aşamada; İktidarın ömrünü uzatmanın  stratejisi ortaya kondu: Manivela olarak “Suriye’de zafer kazandık, terör örgütü silah bıraksın, yeni Anayasa hazırlayalım” kandırmacası başlatıldı.

     Oysa “seni başkan yapmayacağız” diyen HADEP Genel Başkan Selahattin Demirtaş; Gezi direnişi destekçisi Osman Kavala gibi zindana atılarak intikam alındı. Demokratik eleştirilere kilit vuruldu.  Son halde ise; sudan bahanelerle parti genel Başkanları ele alındı.

         Partisinin kapatılması için dava açılınca; HADEP yerine  DEM seçime girmişti. Son yerel seçimler sürecinde FETÖ benzeri düzmece kasetlerle ana muhalefet partisi bile terörle bağlantılı gösterildi. Vatandaşı etkilemeye çalışıldı. Buna rağmen iktidar partileri yerel seçimleri kaybetti. Bunun intikamı; olarak da muhalefet partili belediye başkanlarını antidemokratik şekilde görevden alındı. Yerine bürokrat kayyumlar atandı. Belediye başkanları, adli sopa ile yıpratılıyor; tehdit ediliyor.

        23 yıllık iktidar süresinde 23 kez 170 maddeli 82 Anayasasının 90 maddesini değiştirildi. Halkın yüzde 92 oyla kabul ettiği “darbe” anayasası, AKP Anayasası haline getirildi. Şimdi ise, siyasal tükenişi gizlemek amacıyla yeniden gündeme getiriliyor. Terörist liderle birlikte barış getireceklerini söylüyorlar. Fakat Anayasa’ya uymamayı hüner sayan bir hükümetin Anayasa konusunda nasıl inandırıcı olacağı güvencesi verilemiyor. Muvafık muhalif hiç kimse de inanmıyor.

     Öyleyse bu yeni “açılım” ve “Anayasa” ile -ne murat ediliyor- sorusu sormak zorunlu oluyor.

     Genel kanı ise; hem ekonomik ve dış politika konusundaki iflasın üstünü örtmek, hem de Anayasa’ya rağmen üç kez Cumhurbaşkanı seçilen Recep T. Erdoğan’ın süresiz göreve devamının amaçlandığı doğrultudadır.

                            *****

      Hadep’in kapatılma davası nedeniyle kurulan DEM; TBMM’de üçüncü grubu bulunan demokratik bir partidir. Tıpkı Anayasa Mahkemesinin kapatılması gereğine karar verdiği iktidar partisi gibi. Yasalar aşılarak yeni bir adla faaliyete devam ediyor. Pratiğin içindeki iktidar partisi; ana muhalefet partisi(CHP) için “demleniyor” diye kamuoyunda algı yaratan iktidar ortakları (AKP ve MHP); birdenbire 40 yıllık terörün liderini TBMM’e davet ederek gündemi değiştirdi. Selefi İslam teröristleri -IŞİD ve ÖSO- Suriye’de iktidara oturtuldu.

       Bundan hareketle hükümet, adeta göz dağı vermeye, tehditkar söylemle silah bıraktırmaya soyunmuş görünüyor. Zaten 15 Ocak günlü grup toplantısında Parti Genel Başkanı olarak Cumhurbaşkanı; “bölücü örgütün lağvedilmesi talimatını verdim” diyor. Bugüne dek neden böyle bir emir vermedi acaba? 

      “Toprak bütünlüğüne saygı” duya duya Suriye’nin fiilen dörde bölünmesi başarıldı. Hükümet de bunu zaferi olarak halka ifade ediyor. Türkiye’nin kırk yıllık kronik sorununu sonlandıracağını, terör liderinin örgütünü “fesh” etmesi ve silah bırakma çağrısı yapmasını istiyor.

      O zaman sorulacak soru şu mu olur?

      Ne verdin de ne bekliyorsun. Ya da ne karşılığında bunu talep ediyorsun?

      Bilinen kadarıyla terör örgütünün merkezi Suriye değil, Irak’tır.

      Eğer Türk Ordusu’nu “selefi İslam” sevdasıyla Suriye bataklığına saplatmakla terör bitirilseydi; şimdiye kadar çoktan terör sona ermiş olurdu.

      Bırakın terörün sona erdirilmesi; Irak’tan sonra Suriye’de de PYD resmileşiyor. Üstelik Suriye başına da bir başka terör grubu yerleştirilerek legalleştirildi!

      Görünen bu iken, 25 yıldan beri örgütüyle iletişimsizlik içinde olan İmralı sakini; nasıl olur da örgütü fesh edeceğine, dış devletlerin donattığı silahları bıraktıracağına, Kandil dükalığını kapatmaya yetkin olacağına inanılıyor?

      Kamuoyu inandırılsa ya.

      Durup dururken ve karşılıksız böyle bir çağrıda bulunulacağı aklın alacağı bir şey midir?

      İmralı’daki terörist lider; 2013 yılı Nevruz’unda örgüünte “ateş kes” çağrı yapmamış mıydı? “…Artık silahlar sussun, siyasetler ve fikirler konuşsun noktasına geldik (..) Yeni bir dönem başlıyor, silah değil siyaset öne çıkıyor. Silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilme aşamasına gelinmiştir…” dememiş miydi?

       Bu çağrıya uyulmuş muydu?

       Çağrıya verilen cevap; hendekler ile Suriye’de PYD’nin etkinleşmesi değil miydi?.

       Irak’tan sonra Suriye üniter yapısının da sonu olmadı mı?

       Ve Türkiye; bu sonuçtan çok mutmain oluyor!

       Tıpkı kurda kaptırdığı keçilerinin postunu omzuna aldığı sopasının ucuna takarak yayladan inen köylü amcanın sorduğu gibi; rast geldiği komşusuna sorduğu gibi soralım:

       “Kimse Memed’in yayladaki keçilerini kurt yedi diyor mu?”

                          *****

       İktidar partisi; TBMM’deki üçüncü büyük gurup sahibi partiyi; hem terörle iltisaklı gösteriyor. Hem o parti marifetiyle sorunu çözmek istiyor. Fakat o partinin de kendisi gibi bir kitle partisi olduğunu kabul etmiyor.

      Oysa kendisinin ve hükümet ortaklarından içinde Türkiye Cumhuriyeti’ne düşmanlık saklamayan birçok özel ve tüzel kişi bulunuyor. Bunlara bakarak özeleştiri yapması; kıyas ile insaflı olması gerekmiyor mu?.

<