RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

14 Mayıs Demokrasi günü

Bir zamanlar Türkiye Cumhuriyeti’nin bir meselesi vardı. Çok partili demokrasiye geçmek.

1925’den itibaren birkaç kere denenmiş, Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan başka fırkalar

kurdurulmuş, güvenilen adamlara muhalefet görevi verilmiş, kısa sürede pişman olunarak o

fırkalar kapatılmış, kurucuları cezalandırılmıştı. Bütün bu çabalar da iradi bir özellik vardı.

O dönemde dünyanın hemen her ülkesinde tek adam diktaları vardı. Hitler, Napolyon en

ünlüleriydi. İspanya’da da, İtalya’da da durum farklı değildi. Öyle bir dönemdi. Hemen her

yöneten tek adam nüfuzuyla istediği tarzda ülkesini yönetiyordu. Türkiye belki de onlara

benzememek için çok sayıda fırkası olsun istiyordu. Ama olmuyordu.

Xxxx

İkinci dünya savaşı bittiğinde tek adam yönetimleri birer birer tükendiler ve ırk adıyla anılan

devletler kuruldu. Amerika’dan yayılan, İngiltere kökenli bir düşünce ortalığı kasıp kavurdu.

Demokrasi.

Tüm yönetim şekilleri, usulleri arasında en az kötü olan demokrasi tüm dünyanın yeni değeri

haline geldi. Hemen her milletin ulaşmak istediği hedef haline gelen demokrasi kalkınmanın,

gelişmenin ifadesi haline geldi.

Ama kimsenin bilmediği, sıradan kimsenin bilmediği bir paylaşma ve anlaşma sağlanmıştı.

Dünya iki kuvvet arasında, iki uygulama arasında paylaşıldı. Bir tarafta para eksenli idare

biçimi (kapitalizm) bir tarafta üretilen her şey devletin, devlet eşit paylaştırır düşüncesi.

Xxxx

Türkiye para eksenli (kapitalci) bilokta yer aldı. Buna Batı biloku denildi. Karşı tarafa ise

Doğu biloku denildi.

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın cenazesini kaldıran Batı biloku ile nasıl bir araya

gelebilmişti? Türklerin çoğunlukta olduğu Rusya ve Çin ile nasıl düşman bilokta yer

alabilmişti?

Batı bilokunda yer alınca Türkiye bir takım milletlerarası anlaşmalara da imza atınca,

Birleşmiş Milletlere, NATO’ya üye olmayı hedefleyince çok partili hayata geçilmesi kaçılmaz

olmuştu. 1945-1946 yılında CHP’den ayrılan 4 kişi Demokrat Partiyi kurdular veseçimlere

katıldılar. Ancak 1946 seçimlerinde devlet gücü kazanacağı şüpheli olan Demokrat Parti’ye

değil, kazanacağı kesin sanılan CHP’ye çalıştı. İnsanlar güce tapar. Güç o tarafta

görünüyordu.

Xxxx

14 Mayıs 1950 tarihinde ise Demokrat Parti’nin kazanacağına inanan millet çoğunluğu devlet

gücünü aşarak iktidara geldi. İşte o gün Türkiye’de kazanan kesimlerce demokrasi günü kabul

edildi.

Xxxx

Az gittik, uz gittik, bir de arkamıza dönüp baktık ne kadar yol gittiğimizi anlamak için, bir de

ne görelim. Keşke görmeseydik. Hayal kırıklığı.

Şimdi bazı insanlardan şaşkınlıkla demokrasi aleyhine sözler duyuyorum. Peki yerine ne

tavsiye ediyorsunuz dediğimizde verecekleri, verdikleri cevap karmaşa.

Rejim değişikliği anlık düşünce kırıntılarıyla olmaz. Alt yapı gerekir. Osmanlı batarken,

ölürken, öldürülürken 200 yıl batılılaşma çalışması yapıldı. Yine de olmadı. Şimdi kendi

medeniyetimize dönelim denilse bir üç yüz yıl çalışma gerekir.

Xxxx

Demokrasi, halkın kendini doğrudan ya da temsilcilerle yönetmesi İnsan nevinin bir ortak

değeridir. Bu ortak değer adaletle, insafla, vicdanla, merhametle, şefkatle zinetlendirilebilir. O

zaman İslam alemi için de başkaları için de saadet sebebi olabilir.

Kişisel ihtiraslar, doymazlıklar, usanmazlıklar demokrasiye ait kusurlar değildir. Nitelikli

insan her nizama değer katar ve niteliksiz insan her nizama, Allah’ın nizamına bile leke

getirir.

İslam’a taş attıranlar demokratlar değildir. İslam’a taş attıranlar bizatihi Müslüman

kimliğindeki bazı niteliksiz kişilerdir. Hele o niteliksiz kişiler gücü elinde tutuyorsa dine,

dindara, İslam’a verilecek zararın hesabını yapabilecek kapasitede bir hesap makinesi henüz

icat edilmedi.

<