RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

30 yıllık ısrar-azim

Gençliğimdei iki tane roman  yazmayı denedim. İkisi de gazetelerde tefrika şeklinde yayınlandı ve orada kaldı. Daha sonra roman yazmamı salık veren dostlarıma şunu söyledim. Roman uzun soluk gerektiren bir çalışma. Ben her an başka bir ruh halinde bulunurum. Roman yazamam. Ben ancak fıkra, deneme, makale yazabilirim. Düşünmeli ve yarım saat içinde keağıda dökmeliyim. Daha uzun zaman gerektiren çalışmalar bana göre değil.

Elbette o iki roman denememi yaptıktan sonra dini endişelerle vaz geçmiştim. Hangi alanda roman yazarsa yazsın romancı, bildiği, tanıdığı, gözlemlediği insanlardan söz edecektir. İsimlerini değiştirse, mesleklerini değiştirse de var olan kişilerden söz ediyor. Kimini ti’ye alıyor, kimini aşağılıyor, kimine nefret duygularını yöneltiyor,  sadece roman kahramanı için olumlu bir kader çiziliyor. Bunun günah olduğunu düşünerek roman yazmaktan vaz geçtim. Ama esas mesele önceki gerekçem olmalı. Roman uzun soluklu bir çalışmadır ve bana uymaz.

Xxxx

Paris’te Sanat tarihi okumuş bir Amerikalı kadın. Hititlerden, Mezopotamya’dan görüntüler veriliyormuş derste. Çok sıkılmış Katherine. Sonra birden kubbeli bir muhteşem bina görüntüsü gelmiş perdeye. İşte o an Katherine’nin  ilgisi nur topu gibi bir merak doğurmuş. Sonra bu binanın ne olup olmadığını araştırırken onun Sivas’ta Selçuklu Devletinin ilim ocağı Gök Medrese olduğunu öğrenince ilk yurt dışı seyahat başlamış. 30 yıl devam etmiş bu ilgi. Her yıl tatillerini geçirmek için Türkiye’ye gelmiş ama, tatil yapmak yerine, incelemeler yapmış hanımefendi. Bu kadar uzun soluklu çalışan bir Türk’e dünyada rastlamak mümkün değildir.

Xxxx

Fakat bu 30 yıl sıradan insanın merakı değil. 18. Yüzyılda Osmanlı devletinde İngiliz Büyükelçisi ya da konsolosu olan bir zatın hanımı Montagu. O da bir araştırmacı. Rivayete göre o gördüklerini mektuplar halinde memleketindeki dostlarına göndermiş. Taraf tutmamış, eleştirmemiş, kınamamış, takdir etmemiş. Bir fotograf makinesi gibi sadece izleyip, gördüklerini yazmış. Rivayet böyle. Tesadüfe bakınız ki, Katherine de o hanımın mektuplarını okumuş ve 290 yıl sonra ona mektuplar yazıyor.

Katherine Selçuklu devletimize daha çok ilgi duymuş. Oradaki saray hanımlarını çok insancıl davranışlar içinde görmüş ve yazmış. Kitabı Türkçe’ye çevrilmiş ve İstanbul’da kitap fuarında çok ilgi görmüş. Ziyaret etmediği şehir, ziyaret etmediği yönetici yok gibi.

Xxxx

Türklerin evleri için söyledikleri, Türklerin genetik yapısıyla ilgili söyledikleri gönle hoş gelen şeyler. E bir Amerikalının bizi övmesi az bir şey mi! Ne yazık ki, böyle bir zaafımız var.

Katherine hangi amaçla hareket ederse etsin, kime rapor verirse versin, kim adına çalışmış olursa olsun tebrik etmeyi değen bir özeliğin sahibi. 30 yıl aynı aşkı, aynı sevdayı, aynı evliliği bile götüremiyorken insanlar; bu kadının 30 yıl boyunca hiç aksatmadan, heyecanını ve sevgisini, ilgisini kaybetmeden Türkiye’ye gelip incelemelerini aralıksız sürdürmesi takdire değer.

Türklere adres sormayın, zira bilmese de tarif eder dedikten sonra Katherine, ‘Türkler o kadar yardımsever ki, size bilmedikleri adresi bile tarif ederler. Size olumsuz cevap vermiş olmamak için’ diyor.

Türk evleri için de şöyle söylüyor: Dışarıdan bakıldığında yıkık, kırık-dökük görünür, ama kapıdan içeri girildiğinde temiz bir dünya açılır önünüze. Ayakkapları kapıda çıkarılır ve her evin girişinde, herkesin giyebileceği 20 çift terlik bulunur. Salonlarda uzun sedirler, hafif mobilyalar vardır. Orada insanlar otorurup muhabbet ederler. Sabah kahvaltısı Türkler için çok önemli. Her sabah ailenin tamamı o sofrada bir araya gelir ve aileyi ilgilendiren her şey orada konuşulur. Bu, çok güzel bir şey. Çünki bu sofra sadece açlığı değil, gönül boşluğunu da gidermektedir.

Xxxx

‘Bir çay daha lütfen’ adını verdiği kitabında Türkiye hakkında 30 yıllık topladığı izlenimlerin kırıntıları var. Bizim hiç yabancı dostumuz olabilir mi? Olamaz. Dost olsa yabancı olmaz. Yabancıların iltifatlarına çok teşneyiz ama, aynı zamanda onlara karşı çok da şüphe doluyuz. O kadar çok dost görünümlü casus tanıdıktan sonra yabancılara karşı teyakkuz durumunda olmak kaçınılmazdır.

<