56 YIL SONRAKİ BULUŞMA
Zaman zaman gazetelerde bazı haberler çıkar... “Filan kardeşler veya
filan arkadaşlar 50-60 yıl sonra buluşup hasret giderdiler” diye çıkan haberde.
İşte bizimki de öyle birşey.
Bundan yirmi gün kadar önce Gönendere Köyü’nün eko günü için bir
davet almıştım o günde kitaplarımı imzalamak ve halka buluşmak için. Benim
gibi nice yazarlar da katılmışlardı. Çok değerli dostum Ahmet Tolgay’la birlikte
gitmiştik Gönendere’ye.
Yazarlar için hazırlanan masalardan birinde de benim sınıf arkadaşım,
çok değerli dostum Zekâ Hoşgör de vardı. O da, ben de hep eski günlerimizi
konuştuk Zekâ dostumla. Okul dönemlerimizde en iyi anlaştığım ve çok
sevdiğim arkadaşlarımdan biriydi.
Bizler, Haydarpaşa Ticaret Lisesi’nin kuruluşunun ikinci yıl mezunlarıyız.
Yani 1960-61 mezunları diyebiliriz.
Belki yeni nesiller lisenin “Commercial” (Ticaret) Bölümü’nün nasıl
Haydarpaşa Ticaret Lisesi olduğunu bilmezler. Okulların tarihçesini ve
geçmişini araştırdığımızda, eskiden Lefkoşa’da sadece birkaç ilkokul, iki de lise
olduğunu görürüz. İlkokullar, Yenicami İlkokulu ve onunla bağlantılı
Haydarpaşa İlkokulu, kız çocuklarının gittiği bir de Ayasofya İlkokulu vardı.
Lefkoşa İslam Lisesi (Sonradan Lefkoşa Türk Lisesi) sadece erkek öğrencilerin
okuduğu bir liseydi. Kızların lisesi ise, Viktorya Kız Lisesi idi. İsmi üstünde,
oraya da kız öğrenciler gidiyordu.
Gelelim lisenin “College” bölümüne...
Şu anda Turizm Bakanlığı merkez binası olan lise binalarında okuyorduk
Lise I’nci sınıfı. O günlerde adadaki şiddet kavgaları ve çatışmalar had
safhadaydı. Bu arada Londra Zürih Anlaşmalarının arifesine gelinmişti.
1959-1960 öğrenim dönemi başladığında bütün “Commercial”
öğrencilerine tebliğ edilmişti.
“Siz Kolej öğrencileri bundan sonra yeni açılan Haydarpaşa Ticaret
Lisesi’nde okuyacak ve ondan mezun olacaksınız.”
Bu durum bizler için gerçekten farklıydı. Bir anda asırlık lise binasından
çıkıp karşı binaya gitmek, nedense bende bir dışlanmışlık hissi uyandırmıştı. İşin
içine girince ve çok değerli hocalarla buluşunca, işin ciddiyetini o zaman
kavramıştım.
Yeni açılan okulumuz için Ankara’da Riza Akbora isimli bir profesörü
getirmişlerdi, müdür olarak. İngilizce hocamız; öğrenim süresince lise
öğrencilerini TMT’ye yazan Niyazi Alioğlu, Ticaret Dersi veren Ahmet Evrensel,
Lütfi Esendağ, Necdet Nereli, Baha Hami, Ziya Narin, “Gob” lakaplı beden
hocamız Kubilay Raif, steno hocamız İsmet Sami Dedeçay , muhasebe
2
hocamız rahmetlik Bülent Keleşoğlu, Arif Hocalar, Ekrem Yeşilada ve dahaları
vardı.
Bir düşünün... Bizim dönemin hemen hemen yarısından çoğu hem
TMT’ci olmuşlar, hem de ulusal dava yolunda İngiliz’e ve Ruma karşı ciddi sokak
ve meydan savaşları vermişlerdir.
Gönendere’nin eko gününde Zekâ kardeşimle bir karar almıştık. Bir
birimize “Haydi gel sınıf arkadaşlarını toplayalım ve hasret giderelim”
demiştik. O günden kolları sıvamış ve irtibat mekanizmamızı harekete
geçirmiştik. Yapmış olduğumuz buluşma çalışması sonrasında, otuz üç kişilik
sınıfımızdan hayatta kalabilen arkadaşlarımızın sayısının 21 olduğunu
saptamıştık. Aramızdan tam 13 kişi bu dünyadan göçmüştür, Allah rahmet
eylesin.
Hayatta olan 21 kişiden 5’i, hariçte olduğu için ulaşamadık. Neticede bir
öğle yemeği ayarladığımızda, o yemeğe katılım sayısı 14’tü. Sınıfımızın iki kız
öğrencisi, sağlık sorunları nedeniyle yemeğimize katılamamışlardı. Neticede 14
kişilik yemeğimizin onur konukları Niyazi Alioğlu hocamızla, Ahmet Evrensel
hocamızdı.
O ana kadar hep ilk buluşmayı ve ilk izlenimleri merak etmiştik. O 14
kişi arasında tek tükleriyle hayatın akışında buluşmuşuz. Gelen hocalarımız
gerçekten yaşlarını almışlar, artık sonbaharlarını da geçmişler, kışa
girmişlerdi. Genel olarak, ben de dahil, tümümüzü incelediğimde, kimimizin
bel fıtığı, kimimizin diz yırtığı, kimimizin kiloları, buruşmuş elleri ve yüzleri,
ondan da öte, bu yorgun insanların verdikleri hayat mücadelesi geçti
gözlerimin önünden.
Maalesef bazı arkadaşlarımız da eşlerini kaybetmişti.
Bu koca sınıfın öğrencileri, gerçek hayatta büyük başarılara imza
atmışlardır. Ve bizler tümüyle gurur duymuşuz.
Öyle bir anlamlı günde bol bol resim çekmiştik.... Resim çekerken de şu
sözleri kullanmıştık:
“Kim bilir gelecek buluşmamızda hangimiz bu fotoğraf karesinde
olmayacak...”
Evet hayat öyle bir acımasızdır ki...
Yine de 56 yıl sonra sınıf arkadaşlarımızla mutlu olduğumu
söyleyebilirim. İnşallah bu fotoğraf karesinden eksilenimiz olmaz ve gelecek
yıl bir kez daha böyle bir beraberliği var ederiz.