“AÇIK OTURUM” ŞOKU YAŞAYANLAR..
“AÇIK OTURUM” ŞOKU YAŞAYANLAR..
Televizyonlarımızdan, açık oturum veya söyleşi üzerine kurulu programların “akla ziyan” taraflarını görmek, bıkkınlık halini aldı. Aynı çehreler, aynı diller, beceriksiz sorular, bayat cevaplar, ciddi konuların iklimini de bozacak bir seyir almaya başladı. İzleyicilerin sosyal medyadaki yaygın şikayetleri ise hep buna dayanıyor.
Halk, bu tür açık oturumlarda devamlı mantık hataları yakalıyor. Konuşmacılar, kurulu zemberek gibi tartışmaları sataşma düzeyine taşıyor. Dipsiz, cafcaflı sözler, konuşma aralarına saygısızca dalışları, program yöneticilerini de çileden çıkarıyor. Toplantıya katılanlar devamlı aynı kişilerden seçiliyor. Oturumların gedikli sözcülerinin neler anlattıkları pek anlaşılamıyor. Keşke oralara bir de “yorumcu kürsüsü” ilave edilse de, fikirleri ekseninden çıkaranların sözlerine açıklık kazandırılsa.. Kısaca, herkesin örnek alacağı konumda bir açık oturum özlem duyuluyor.
Ne diyelim, yeri gelmişken taşı gediğine oturtalım ve televizyon izleyicilerinin beklentisine uygun neler yapılabileceğini açıklayalım.
Ülkemizin sorunları çok yönlü ve değişkendir. Bunun çapını belirlemek ve nedenlerini deşelemek için görüş açılarını iyi kurgulamak gerekir. Halk kesimleriyle bağlantılı geniş kapsamlı oturumlar düzenlenerek, akademik kariyer sahipleriyle konuların boyutları araştırılır. Halkın görüşü ve diliyle meraklı sorular ortaya konulur, uzmanların verecekleri cevaplar enine boyuna araştırılır. Bu tür, şimdiki programların niteliğine bakıldığında, sorular aynı tezgahtan hazırlanmaktadır. Oturumu yönetenler aynı zamanda matematikçi mantıklarla soruları kendi fikri doğrultusunda sunmaktadır. Yani, bazı sorular düzmece gibi algılanmaktadır. Dostlar alışverişte görsün diye monoton programları ısrarla sürdürenleri uyarıyoruz. Önerilerimiz üzerinde hızla düşünmeli ve detaylı yapılar ortaya konulmalıdır. Sokaktaki satıcı, pazar yerindeki sebzeci, öğrenci, ev hanımı, tarım işçisi ve çok sayıdaki meslek temsilcileri; açık oturumlarda yer almalı, fikirler harmanlanıp, akademik kariyerin süzgecinden geçirilmelidir. Ismarlama şeyler kimseyi tatmin etmez.
Konuşma malzemesi üreten en yetenekli halk sözcülerimiz pek çoktur. Sohbet mekanlarında, kahvehane gibi yerlerde, akılcı konuşmalarla dikkatleri üzerlerine çekerler. Aklımızda kalanlardan bir örnek gösterelim.
Adamın biri Londra’ya giden bir arkadaşına sorar:
“Orada İngilizcenizle konuşma güçlüğü çektiniz mi?”
Arkadaşı der ki:
“Yoo!. İngilizler çektiler..”
Buna değişik bir fıkra daha ilave edelim:
“Camide hoca vaiz için kürsüye çıkmış. Konuşmak için çok şey düşündüğünden birden aklı karışmış ve mazeret anlatmaya karar vermiş:
“Ey cemaat, demiş. Kafam o kadar doluydu ki hepsi uçtu gitti. Vaaz için hiçbir şey aklıma gelmiyor.”
Cemaat arasında bulunan hocanın oğlu, birden söze atılmış:
“İlahi baba, kürsüden inmek de mi gelmiyor aklına!.”
Akıl karıştıran işlerden birinin, televizyonlardaki açık oturumlar olduğunu eleştirirken, sözümüzün ucunu bu fıkrayla düğümlemiş olalım. Bu konudaki program yapımcılarının şokunu yaşayan izleyicileri “sakız gibi çiğneyip” bir köşeye atmayalım. Pehlivanların sırtı yere değdiği vakit mağlubiyet yaşanır.
Ama, bizim televizyon programcıları, daha doğrusu açık oturumcuları, “yenile yenile mağlubiyete doğmayan pehlivanlara” benziyorlar.
Doğrusu şu:
“Başarıyı en kötü biçimde kullanmak, onunla övünmektir.”