FARUK KORÇA

FARUK KORÇA

FARKLI TARAF

ADALET DEVLETİN TEMELİDİR

[email protected]

Adalet ve hukuk üzerinde kurulmuş olan Devletin temeli, sağlam ve dayanıklı olur.

Her devletin gücünün devamlılığının temeli, adalettir.

Geri kalmasının ve yıkılmasının sebebi zülüm ve haksızlıktır. Bu temel üzerinde kurulmayan, hukuk, akıl, insaf ve hakka uymayan hükümetin oluşması ve devamlılığı mümkün değildir.

Adliyelerin duruşma salonlarında “Adalet Mülkün Temelidir.” yazısı yer almakta ise de, toplumun her kısmında adalete olan güven, her kesimde giderek azalmaktadır.

Bu düşünce ve zihniyet öyle bir hal aldı ki Devletin adalet düzeni adalet ve uygulaması artık bizi ilgilendirmiyor.

İnsanlarımız adaletten söz ederken “Allah kimseyi mahkeme kapılarına düşürmesin” diyerek söze başlıyor. Halbuki, bir arada yaşamanın vazgeçilmez kuralı, eşitlikçi adalet anlayışıdır.

Devletlerin gerçek gücü, halkının kesin bir bağlılık ve iyi karşılaması ve sürekli sevgi ile meydana gelir ve devamlılık arz eder.

Her hükümetin kuruluş sebebi halkının işlerini görmek ve haklarını korumaktır. Hükümetler halk için kurulmuş olup, halk hükümetler için yaratılmış değildir.

Bütün gerekli kanunların ana esası, her çeşit halkın, uyruğu bulunduğu devletten, can, mal ve şerefi bakımından tam güvenliğin sağlanması olduğundan, hukuk gerekmedikçe hangi kesimden olursa olsun, hiç kimse katledilmemeli, işlediği suçtan dolayı idam edilmemeli, fakat suç işleyen vatandaş, suçlarına göre caydırıcı cezalarla cezalandırılmalı, ama bu cezalar şahsi gareze göre verilmemeli, suçun sabit olması halinde, gereği mutlaka yerine getirilmelidir.

İnsanlar bilerek, ya da bilmeyerek hata yapabilir, suç da işleyebilir. Hatadan dönmek elbette fazilettir, ama bu hatalar yüzünden kaybedilen yıllar, değerler, sevgiler, gençler ne olacak, onları kim ve nasıl telafi edecek?

Hem zannediliyor ki millete ve devlete karşı işlenen hatalar öyle uzun makalelerle özür dileyerek geçiştirilemez. Biz bu hataların ideolojisinin yapıldığını beyinleri gazete ve kitapları kapladığını ve müesseseleştiğini gördük. Bunları yöneten, savunan ve eylemlere bizzat iştirak eden insanların “Biz hata ettik, kusurumuzu bağışlayın, demek ki vaziyet öyle değil, böyle imiş…” pişkinliği ile Türk entelijansiyanın arasındaki eski itibarlı yerlerine cumburlop çıkıp oturmalarına müsaade edilmemelidir.

Hatadan dönmek bir fazilettir, ama herhalde, faziletin yedekler listesine kaydedilmelidir.

Adil olan yöneticinin cesur olmasına veya zor kullanmasına gerek kalmaz.

Cebir ve şiddete dayanan, barışçı olmayan ve hukukun tayin ettiği araç ve yollara başvuran yöntemlerin Türkiye için ne denli geçersiz ve dayanıksız olduğu artık anlaşılmıştır. Fakat ne yazıktır ki, bu aydınlarımıza çok pahalıya patlamıştır. Batı türü demokrasiden vazgeçilemez.

TARİHİ ANEKDOT

Fatih, İstanbul’u fetih ettiği günlerde şehri gezerken, yol kenarında inleyenleri görüp, “Bunları bana getirin!” emrini verir.

Saçı sakalı birbirine karışmış pejmurde kılıklı bir adam Fatih’in huzuruna getirilir.

Fatih adama “Seni bu hale kim getirdi?” diye sorar.

Adam halsizlik içinde: “Şevketlü, muhasara başlayınca, Konstantin, bu fakire, Türkler İstanbul’u alacak mı? diye sordu.”

Adam “Gördüklerine ve duyduklarına dayanarak maalesef alacaklar.” dedim. “İşte şehri fetih ettiniz ve söylediğimi doğruladınız.”

Fatih adamı dinledikten sonra bir süre düşündü ve sordu:  “İstanbul bizim elimizden çıkacak mı?” diye sorar.

Hapisten kurtulan keşiş bir müddet düşündü ve kararlı bir tavırla:

“Bu güzel şehrin düşmanı çoktur. Bütün hükümdarlar bu şehri ele geçirmek için yanıp tutuşturlar. Fakat hale bakarak uzun zaman sizin elinizde kalacağını söyleyebilirim. Ama adaletten sapılır, fesat artar, şahsi menfaatler ön plana çıkarsa, malını mülkünü yabancılara satanlar çoğalırsa, İstanbul, işte o zaman elden çıkar.”

Fatih, ellerini gökyüzüne açarak:

“Dilerim, Allah’tan Hak ve Adaletten ayrılan çıkarcılar, Allah’ın kabr-i gazabına uğrasınlar.”der.

SÜLEYMAN PEYGAMBER’İN ADALETİ

Hz. Süleyman’ın davalara baktığı günlerden bir gün, üç kardeş huzuruna gelmiş, aralarındaki meseleyi şöyle aktarmışlar:

“Babamız öldü. Fakat ölümünden önce bütün malını mülkünü meşru oğluna bıraktığını söyledi. İçimizden her biri onun meşru oğlu olduğunu söylüyor ve bu yüzden kavga ediyoruz. Acaba hangimiz onun meşru oğlu?”

Hz. Süleyman, üç delikanlıya bakıp düşünmüş, sonra kararını vermiş.

“Gidiniz babanızın cesedini alıp getiriniz ve bu direğe bağlayınız!”

Çocuklar onun dediğini yapmışlar 

Hz. Süleyman, “Bana bir yay ile üç ok getiriniz!” demiş.

İstenilenler yerine getirilince, Hz. Süleyman, çocuklara emretmiş. 

“Her biriniz babanıza bir ok atacak. Miras, oku en iyi isabet ettirene kalacak!”

Çocuklardan en büyüğü nişan alıp, oku babasının koluna isabet ettirmiş.

Çocuklardan ortancası da nişan alıp, oku babasının koluna isabet ettirmiş.

Çocuklardan üçüncü ve en küçüğü oku ve yayı yere bırakarak:

“Babamın cesedine ok atmaktansa mirastan mahrum olmayı tercih ederim.” demiş.

Hz. Süleyman, çocukların en küçüğüne, “Babanın biricik varisi sensin!” diyerek hükmünü vermiş.

HAFTANIN SÖZÜ

Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir.

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

Sağlıcakla kalın.

<