RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Adam çok dertliydi

Çocukluğumun bir kısmı, gençliğimin bir kısmını orada geçmişti. Her sokakta anılarım vardı. Caddeler, sokaklar, dükkeanlar hatıramda yer etmişti. Yıllar sonra hatıram olan her yere gitmeye fırsat buldum.
Arasa Meydanı’na doğru yürürken caddenin üzerinde bir adamı çok dertli buldum. Şöyle dertleniyordu bağıra-çağıra.
Hastaneye gidiyorum doktor azarlıyor, dükkeana geliyorum müşteri azarlıyor, eve gidiyorum avrat azarlıyor. Bu ne ya hu!
Bu dertlenmeyi yerel lisanıyla yapınca da çok hoş bir söylem çıkıyordu ortaya.
Adam boylu-poslu, 50’li yaşları geride bıtakmış esnaftan biriydi.

Xxxx

Sonra Aydı Baba Türbesine gittim. Üç kat aşağıya indim  cadde seviyesinden. Karanlıktı. Kimsenin gelmediği de kapıdaki örümcekten belliydi. Örümceği temizledim. Bir Fatiha okudum. Çıkarken kafamı üstteki su borusuna vurdum. Canım yandı tahmin ettiğiniz gib.
Bu mezar sonradan tespit edilmiş ve düzenlenmişti. Semtin adı ona aitti ama mezarı yoktu. Sonradan belirlenmiş ve ihya edilmiş olmalı.

Xxxx

Aydın Baba semtinde  rahmetli Nazım Gökçek’in medresesi vardı. İmani heyecanı, İslam diniyle ilgili bilgilerim orada öğrenmiştim. Dersadet adı verilen binaya girmedim. Ama onun yanında Uşaşaki Vakfı  levhası vardı. Geniş konuşma salonu vardı. İçeride yemek pişiyordu. Öğle vaktiydi. Yemek var mı diye sordum. Onlar da bana ne yemeği sorduğumu sual ettiler. Burada yemek için mi, götürmek için mi diye sordular. Yemek için dedim. Yok yasak dediler. Kim yasak etmişti acaba. Bir hayır kurumu yemek pişirip dağıtıyor. Sözüm ona hayır yapıyorlardı. Ama yoldan geçen ve bir daha kim bilir kaç yıl sonra yoldan geçen bir yolcuya yemek yok, yasak diyorlardır. Hakikaten bizler hayır yapmayı biliyor muyuz?. Maksadımız gerçekten de hayır yapmak mı? Düşünülesi bir davranış biçimi.

Xxxx

Şehir gelişmiş. Mimari şahsiyetli. Binalar dört duvar üstüne beton değil. Binalarda bir mimari emek var. Caddeler tırafik akışını hızlandıracak biçimde alt ve üst zemin yollar haline getirilmiş. Tarihi binalar, kasteller, türbeler, camiler, medreseler, konaklar ihya edilmiş. Kitapçı dükkeanlarını canlı gördüm. Okulların açıldığı günler olmasından olabilir. Ama çok sayıda kitapevi var. Benim çocukluğumda kitap aldığım kitapevi de devam ediyor. Hisar Dergisini aldığım kitapevi yerinde değildi. Lisemde bir değişiklik yoktu. Avlu duvarları bile benim zamanımdaki duvarlar.
Yerel gazeteler değişmiş. Benim yazdığım gazeteler  yayından çekilmişler. Dergiler de öyle.
Camiler muhteşem. Hemen hepsi tek minareli. Minareler değişik mimaride. 11. yüzyıldan, Emeviler, Memlüklüler, Beylikler, Selçuklular, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi. Her devrin camisi var. Kiliseler de öyle. Sinagog yok sanıyorum. Çocukluğumda Museviler vardı.

Xxxx

45 sene önce tatlı yediğim dükkean devam ediyordu. Orada yine tatlı yedim ve dükkean sahibiyle uzun uzun sohbet ettik. Çok sevindim. 52 yıl olmuş adam orada aynı işi, aynı tarzda sürdürüyor. Bir kişilik tatlı yedim. Hesabı öderken şaşırdım. 2 lira. Lütfen 5 lira al dedim. Sen bana gençlik yıllarımı yeniden yaşattın. Kabul etmek istemedi ama helal ediyorum, ikram ediyorum dediğimde aldı parayı.

Xxxx

Bir başka tatlıcı daha yerindeydi. Ömer Güllü. Lise öğrencisiydim. Yeniaysa Gazetesi’nin temsilcisiydim. Bir yazı serisi hazırlamıştım. O gün 25 Aralık’tı ve yazı serim yayınlanmaya başlamıştı. İlk tebrik aldığım, takdir gördüğüm gündür. Nasıl unuturum. Kendime baklava ısmarlamıştım. Gazetem o dükkeanda vardı. Bir müşteri alış-verişini yaparken gazetenin sayfalarını çeviriyordu. Benim imzamla yayınlanan yazıyı görünce ‘Aferin be, tam gününe denk getirmişler, yetiştirmişler. Aferin’ diyordu. O yazının yazarının yanıbaşında tatlı yediğini bilmiyordu. Ne büyük hazdı benim için. İnanın nefsime her zaman gem vurdum. O zaman da öyle. Başarı güzel şeydir ama şımarmak o kadar iğrenç.

<