RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Adamı!


Bir iş vardı belediyede. Oraya bir çalışan alınacaktı. Başkan çok düşündü, günlerce düşündü. Buraya alınacak adam nasıl bulunacaktı. Burası küçük bir kasabaydı sonunda. İnsanları tanıyordu. Her birinin hangi mekteplerden mezun olduğunu, niteliklerini biliyordu. İşe baş vurular için ilan verdi yerel gazeteye. Belediyenin afiş ve ilan tahtalarına da astı duyuruyu.
Başkan müracaatların dosyalarını önüne koydu, kişi ve aile bilgilerini, nitelikleri hesaba kattı. Yapılacak işin aradığı özellikleri de öne alması gerekiyordu elbette.
Kendi ailesinden de üç genç baş vurmuştu, onları görmezden geldi. Arkadaşlarının çocuklarını da.
Fakir bir balıkçının kızı vardı. Babasını denizde kaybetmişti. Başkan onu işe aldı.
Bir gün geçmemişti daha. Kasaba çalkalanıyordu.
-Başkan işe kendi adamını almış!

Xxxx


Kız bilgisayarın başında, resmi ilanları diziyordu. Yetiştirmesi gerekiyordu. Gazete belli bir saatte basılmaya hazır olmalıydı.
Ali İhsan beraber çalıştığı bir kişiydi. Yaşları denkti ve ‘Suyun öteki tarafındandı’  ikisi.de. Bu yüzden bir yakınlıkları, ortak kelimeleri, düşünceleri, hayalleri, benzetmeleri vardı. Ali İhsan kızdan hoşlanmıştı. Bekear erkek de, bekear kız da aynı durumdadır. Akmaya müsait zemin bulduğunda her tarafa akardı. Öyle çok dağılır ki zihin, hemen her genç onun için yönelinecek bir nesnedir, var olandır.
Kız ısrarla hayır dediği halde, Ali İhsan kendince deliller gösteriyordu. Ali İhsan’ın ki bir tutkuydu, saplantıydı. Öyle delilleri vardı ki Ali İhsan’ın herkesi güldürecek derededeydi.
Şöyle diyor ve kızın kendisine ilgisi olduğuna delil gösteriyordu.
-Gözlerime bakarak, İstanbul’u çok sevdiğini söylemedin mi?
-Evet söyledim. Ben İstanbul’u çok seviyorum.
-E işte. Sen İstanbul’u içinde ben olduğum için seviyorsun.
Kız iki eliyle saçlarını tuttu. Yolası vardı.
-Sen git tedavi ol. Sen bir saplantı adamısın.

Xxxx

Yeni evlenmişlerdi, kadın işten gelen kocasının ceketini, gömleğini inceliyordu. Olay yeri incelemesi yapan polis memuru gibi dikkatliydi.
Bir şey söylemiyordu kocasına. Ama içinden hep ‘hımmm’ diyordu.
Genellikle toplu taşıma araçlarında seyahat edenlerin başına gelir. İlgisiz bir saç teli, sahibi tarafından kırık diye yere atılmak istenmiş, ancak o gelip bir talihsizin sırtına, omzuna tutunmuştur.
Kadın her gün, ‘Hımmm, Kocam beni bugün esmerle, bugün kumralla, bugün sarışınla aldatmış’ diyormuş.
Her gün de o kırık saç hep aynı adamın omzuna gelmez ya. Kadın incelemiş ceketi, gömleği, hırkayı, bir şey bulamamış.
Kararını vermiş.
-‘Hımmm, kocam bugün beni dazlak bir hanımla aldatmış’


xxxx


Saplantı, bir hastalık, tutku da öyle. En çok kutsanan aşk ise hastalığın öldürecek derecesidir. Uzak durun.
Mutasavvıflara bakmayın siz. Hiçbir beşeri aşktan, İlahi aşka geçilemez. İlahi aşk zaten sadece yaşanır, ne hikeayesi yazılabilir, ne romanı. Öyle bir hali yaşayan o sırrı kimseyle paylaşmaz. Paylaşmaya zamanı olmaz. O yüzden bakmayın siz, Allah aşkından, peygamber aşkından söz edenlere. Onların hepsi yalancı.
Ben aşk adamıyım, ilahi aşk diye yalan söylerler. Allah ve peygamberine aşık olmak, sonra da insanların içinde, insanlarla söyleşmek. Geçin efendim. İmkeansız içinde imkeansız.

Xxxx

Her işin bir adamı vardır. Yazının konusu o olacaktı, kalem alıp bizi götürdü.
Her şeyin bir sahibi var. Kalemin de benim de.

<