Ağabeyimin “inat”ı...
Bugünkü yazıma konu edeceğim kişi, rahmetli annem ve babamdan hayatta tek kalan insan, ağabeyim...
“Bize ne ağabeyinden?” demeyin!
Konu “inat”laşmak...
Ağabeyimden biraz bilgi vereyim. İTÜ mezunu çok iyi bir İnşaat Yüksek Mühendisi. Benden 3 yaş büyük.
“İnat”çı mı, “inat”çı...
En çok sevdiğim tarafı “umursamaz”lığı...
Dünya yıkılsa, umurunda değil. Sağlığına çok dikkat eder. Pandemi nedeniyle uzun süredir Antalya Çolaklı’da eşiyle birlikte bu hayattan keyif almaya çalışıyor...
3 çocuğu da tıp insanı. Hatta tek oğlu obezite konusunda iyi bir cerrah...
“Sol” görüşlüdür. “68 Kuşağı” diyebiliriz...
Hayat hikayesi bu kadar yeter...
***
Gelelim “inat”ına...
Şimdilerde görüntülü konuştuğum ağabeyim, kendisinin her konuda bilgili olduğunu ortaya koymak için “inat”ını mutlaka sergiler ve beni sinirlendirmeye çalışır.
Ben de “inat”ına sinirlenmem!
Ama, o “inat”ını terk etmez sürdürür. Bütün tezlerini çürütsem bile...
Ben de, o’na “Ağabey, inatlaşmak iyi bir şey değil. Bırak bu inatı” derim, ama dinlemez.
“İnat”ını ortaya koyduğumda da, “Sen beni yanlış anlıyorsun” diyerek, bir takım tezler öne sürer.
Damak lezzeti mükemmel olduğundan ve çok iyi “yemek”ler yaptığından, bu konuda onunla tartışmam.
Sudoku uzmanı, Türk Sanat Müziği hastası ve koro kadrosunun önemli bir solisti olan ağabeyimin tek sevmediğim yanı “inat”ı...
Gerçi “inat” sevilebilir mi?
***
Gelelim, yaşadığımız dünyaya ve ortama...
Siyasilerin neredeyse yumruklaşmaya varan “inat”laşmaları, beni üzdüğü gibi halkımızı da üzüyordur.
Bir zamanlar hatırlar mısınız?
Rahmetli Turgut Özal, “Boğaziçi köprüsünü satacağım” deyince, o zamanlar ana muhalefet partisi olan Halkçı Parti Genel Başkanı Rahmetli Necdet Calp, “Sattırmayız, sat da görelim” sözleriyle “inat”laştı.
İktidarda olan Özal da, sattı...
Erk, yani gücü elde tutan “inat”laşırsa, “inat”ı uğruna istediğini yapabilir.
Halktan aldığı “oy” gücüyle, halka sormadan...
Bir kişinin “inat”ının sonucunun kötü olabileceği hiç mi akıla gelmez?
***
Ağabeyime, “Şu inatını bırak, benim de doğruyu söyleyeceğime inan!” desem de, o yine keçi gibi “inat”ından vaz geçmez.
Ne yapayım, ben de o’nu öyle kabul ederim, büyüğüm diye değil, ağabeyim olduğundan.
Son söz olarak, “inat”ı kabul edeceğim cümle şöyle:
“İnadına Demokrasi, İnadına Özgürlük, İnadına Adalet, İnadına Milli İrade!”