RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Ah şu kadınlar!

Bir sanat faaliyeti öncesinde, konuşmacı ve yakın arkadaşları bekleme salonunda sohbet ediliyor. Konuşmacı ve arkadaşları 80 yaşın üzerinde. Hepsi güngörmüş insanlar. Hayatlarının son demlerinde bir şeyler yapmaya, iyi şeylerle meşgul olarak günlerini geçirmeye çalışıyorlar. Belediye de eksik olmasın bu tür insanları maaşa bağlamış durumda. Sohbetler, dinleyiciler arasında ömürlerini saadet içinde tamamlayacaklar.
Konuşmacıların çoğunun anlattıklarında incir çekirdeğini dolduracak hakikat yok ama, insanlar daha çok bribirini görmek, bir araya gelmek için bu tür faaliyetleri takip ediyorlar. Arada birileri de belki bir hakikati ifade edebilirim telaşında. Lakin kimsenin dinlemeye liyakati yok ama herkes ne kadar büyük işler yaptığını anlatmaya iştiyak içinde.


Xxxx

9 erkek geç yaşlarında konuşuyorlar. Bir ayak sesi gelmeye başladı. Tak, tak, tak, tak. 40-50 yaş aralığında bir kadın. Biraz evvel mescide karşılaştığımı anınsadım. Demek ki namazını eda eden biriydi. Yani imanlıydı ve Müslüman’dı. Ama ayak sesleri tüm dikkatleri ona çevirdi. Bir şekilde örtülüydü de. Yanımdaki bir değerli sinema yapımcısı arkadaşıma, bu ayak sesleri tesettüre uymuyor. Bu yanlışı, bu yaşı geçmiş ağabeylerinden birisi ona hatırlatmalı dedim. Değerli dostum, ‘Yahu abi sana şaşıyorum. Eşkıya dünyaya hükümdar olmuş, kan gövdeyi götürüyor, senin baktığın pencere bak!’ dedi.
Gülerek ‘ben o kadar alim değilim, bu yanlış bu kadına hatırlatılmalı, Şeriatın kaideleri değişmez’ dedim. Sonra ilave ettim. Zaten bu saatte bu kadının yeri burası değil diye ilave ettim.

Xxxx

Konuşmacı yerini aldı, konuya girdi, sonra bazı kadınlar da söz aldılar, o ayak sesleriyle tesettürü darmadağın eden kadın da konuştu. Aman Allah’ım neler de biliyorlar, ne toplantılara katılmışlar, neler dinlemiş ve hafızalarına kaydetmişler. Kendilerinin niçin yaratıldığından başka her ayrıntıdan haberdar idiler. Ayrıntılar içinde boğulmak işte böyle bir şeydir.
Asıl bilmesi gerekenden habersiz, asıl yaşaması gerekenden uzak, fıtratın kendilerine biçtiği kaderden uzak yaşıyorlar ve boşluğu da ayrıntılarla süslüyorlardı.
Ayetler açık, hadislerin beyanları anlaşılır halde önümüzde. Kadınların yaratılışı erkeklerin yaratılışından başka sebebe dayalı değil.

Xxxx

1-Allah tanınmak ve bilinmek istedi ve kendisini bilecek, tanıyacak insanları yarattı.
2-Ateşten cinleri, nurdan melekleri, yarattıktan sonra, Muhammed aleyhiselama olan muhabbetiyle de yer yüzünü hazırladı. Önce cansız alemi, taşı-toprağı, dağı-ovayı, suyu-havayı yarattı. Nebatatı (bitkileri) ve huveynatı (hayvanları) yarattı. Dünya tam da insanın yaşayabileceği kıvama geldiğinde balçıktan, çamurdan, topraktan Aademi yarattı. Adem neslini bir ağaç olarak düşündüğümüzde Hazreti Muhammed aleyhisselam o ağacın heme yaratılış sebebi yani çekirdeği, hem de meyvesi idi.
3-Melekler, cinler ona ibadet ediyordu, ama nefisleri yoktu. Derecelenmeleri yoktu, imtihanları yoktu. İnsanı da ibadet etsinler diye yarattı Yaratan.Ama imtihanları olsun, nefisleriyle mücadele içinde, akıl ve kalbin rehberliğinde, her ibadete başlarken mücadele içinde olsunlar diye.

Xxxx

Öte yandan, nesilin devamını da onların nefislerine irca ederek kadınlara bir yaratılış  sebebi, hikmeti verdi. Kadının yaratılmasının hususi hikmeti zevce olmak ve ana olmaktır. İnsan tarlası olmaktır. Bir kadın zevce olmuyorsa, ana olmuyorsa, -elinde olmayan sebepler dışında, arzusunun rağmına değilse- yaratılış hikmetinden uzak demektir.
Eğitim çocuk yetiştirmek için değilse batıldır kadın için. Etiketler, cemiyet hayatında başka alanlarda işler yaparak alınacak aferinler batıldır. Zevce ve ana olduktan maada bunlar olabiliyorsa fazilettir, erdemdir.

Xxxx

Ayak sesleriyle muhabbet ortamını delen kadın imanlıydı, Müslüman’dı, örtülüydü. Ama ayak sesleriyle örtüsünü gereksiz hale getiren kendisiydi. Belliydi ki zevce de değildi, ana da değildi. Yani yaratılış hikmetinin dışında batıl ayrıntılara boğulmuştu.

<