M. RIDVAN SADIKOĞLU

M. RIDVAN SADIKOĞLU

İNSAN İNSANA EMANETTİR

AH ŞU SEVGİSİZLİĞİMİZ (1)

“İnsanları geçimsiz yapan sevgisizlik, birbirine düşman eden iletişimsizlik, güzellikten yana yok eden ne varsa ilgisizliktir” diyor Konfüçyüs.

Hepimizin yüreğini dağlayan, içimizi acıtan, yüreğimizi kanatan bir vahşet bomba gibi düştü gündeme medyanın bir süre önce yaşanmış olayı servis etmesiyle birlikte.  Kaybolan vicdanımızın, üstünü örttüğümüz basiretimizin, artık sadece adını anabildiğimiz ferasetin bileşkesi olması gereken marifet bakışını kaybettiğimiz için de her birimiz beddualar dizdik, lanetler okuduk bu makus olaya ve gidişata. 

Bu vahşetin sorumlusunun 46 yaşında, gaz lambasından bilgisayar çağına geçişin hormonlu çocuğu olduğunu, sahip olduğu kültürün hızla yozlaştığını, manevi dinamiklerinin kaybolduğunu unutarak.

Çocuklarımızı yetiştirirken dahi güç pompaladığımızı, gücün hakta değil hakkın güçte olduğunu özümsettiğimizi, arkadaş ve iş ortamından elimizdeki gazeteye tv ekranlarına kadar psikolojik şiddetle iğfal edilen beyinlerin esaret altına alınan beyinlerin “güce” odaklanacağını ve bu amacına ulaşmak için de “şiddet” kullanacağını atlayarak. 

Çifter çifter yarattım” ilahi ikazına eklenen ve çağlar ötesinden zamanın kalbine üflenen Veda hutbesindeki “Kadınlar size Allah’ın emanetidir” nebevi haykırışını kalbimize indirmeden sadece dillendirerek. 

Toplumun anası kadını bizzat dinsel terminoloji kullanarak, erkeğin kölesi olarak lanse etme çabasına sessiz kalmakla içten içe destek vererek

Bitti mi, hayır. Ama sayfalarca sürebilecek bu tespitler toplumsal hale gelen sorunun sadece bir yüzü.

Zira 17 saniyelik bir görüntüdeki yürek yakan “ölmek istemiyorum” haykırışının vicdanlarımıza kazıdığı bu vahşet salt erkek hegamonyası üzerine değerlendirilecek bir konu değil

Cinsiyetinin farkına varır varmaz evlilik hayalleri ile büyütülen ve “güçlü erkek, koruyucu erkek, sahiplenici erkek” imajının içselleştirildiği, kadının cinsel bir obje olarak sergilendiği kapital bir kültür içinde büyütülen kız çocuğuna öğretilen çaresizliğin öbür tarafında doğurduğunun kölesi yapılan kadının bizzat kendisi var. 

Rabbin “erkeğin himayesine” verdiği ama meallerimizde dahi bizzat Allah adına yalan söylenerek “kadınlar dövülebilir” desturunun verildiği; erkek egemen bir toplumda erkeğin kölesi ilan edildiği;  bırakın emanet olarak algılayamayı idrak yetimliğimizde basiretsizliğin dibine vurduğumuz toplumda  “ben mutluyum, huzurluyum” diyen kaç tane kadın tanıyorsunuz? Ya da bin bir umutla kurdukları aile yuvalarında “sevgi” tohumlarını son ana kadar yeşertme gayreti içinde son noktaya kadar mücadele eden “kadın”ın ailedeki rolü ne? 

Ataerkil bir yapının insanlığın varoluşundan hemen sonra ortaya koyduğu “erkek” hegamonyası içinde “kadın” nerede? 

Kafalarında yarattıkları adeta bir “erkek ilah” sanrısı içinde kadına biçilen “kölelik” rolünde (kendi nefsim dâhil) kaçımız vebal altında?

Artık buram buram vefa, aşk, sevgi kokan huzur dolu hikayeler nerede kaldı? 

Annelerimizin, ninelerimizin, babalarımızın, dedelerimizin aşkları, sevgileri, evlilikleri neden son nefese kadar sürdü de bugün resmi verilerle son on yılda boşanma oranları yüzde 740 artmış durumda?

İffet abidesi Meryem’ler; Allah’ın bizzat selam gönderdiği Hatice’ler, vefa timsali Fatıma’lar, Peygamber’in kördüğümü Aişe’lerden günümüz Havva’larına ulaşan mesajlar nerede kayboldu, biz ipin ucunuz ne zaman kaybettik?

Bakın dünyaya;

  • Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70’i eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürülüyor.
  • Dünyada her 3 kadından 1’i hayatının bir döneminde şiddete maruz kalıyor.
  • Her 5 kadından 1’i hayatının bir döneminde tecavüz veya tecavüz girişimi kurbanı oluyor.
  • Dünyada, (ağırlıklı olarak Afrika kıtasında) 135 milyondan fazla kadın sünnet ediliyor.
  • 320 milyonluk Arap dünyasında her 2 kadından 1’i okuma yazma bilmiyor.
  • Suudi Arabistan’da kadının oy hakkı 2011 yılında verildi, araba kullanması halen kısmen de olsa yasak.
  • Dünyada her 3 kadından biri şiddete maruz kalıyor, her 5 kadından biri tecavüze uğruyor ya da tecavüzden son anda kurtuluyor.
  • Yoksulluk giderek “kadın”laşıyor.
  • Yeryüzündeki mutlak yoksulluk, açlık sınırındaki 1.5 milyar kişinin yüzde 70’ini kadınlar oluşturuyor.
  • Dünyadaki işlerin yüzde 60’ını yapan kadınlar, toplam gelirin yüzde 10’una; dünya üzerindeki mal varlığının ise yüzde 1’ine sahipler.
  • Mültecilerin yüzde 80’ini kadınlar oluşturuyor.
  • Dünya genelinde okuma yazma bilmeyen yetişkinlerin yüzde 67’si kadın.
  • Eğitim olanağından yoksun 45 milyon erkek çocuğa karşılık, kızlarda bu rakam 85 milyona ulaşıyor.
  • 700 milyon kadın yeterli yiyecek ve içme suyu ile sağlık ve eğitim hizmetlerinden mahrum.
  • Birleşmiş Milletler’e üye 191 ülkenin sadece 12’sinin lideri kadın…

İki yıl önce kaleme aldığım ve araştırması yaklaşık altı yıl süren “Hz Havva’dan Günümüze Kadın” adlı iki cilt eserimde kadının tarihsel serencamını ele almış; dinsel terminoloji kullanılarak kadının nasıl köleleştirildiğini ayan beyan gözler önüne sermiş ve  “doğurduklarınızın kölesi olmayın” diye haykırarak eklemiştim; “onlar, kendi suçlularını doğurdular. Etrafınıza bir bakın hepsi, yetiştirdikleri tarafından taciz ediliyor, yetiştirdikleri şiddet uyguluyor ve tecavüz ediyor. Yetiştirdikleri, aleyhlerinde yasalar çıkarıyor.” diye.

(Devamı yarın) 

<