KENAN SÖNMEZLER

KENAN SÖNMEZLER

ALİ NACİ KARACAN

Araya bir dolu güncel konu girince, verdiğim sözü yerine getirememiştim. Bu hafta merakla beklediğiniz bir Bedii Faik anısını aktarayım.
Bendeniz verdiğim sözü tutmuş olurken sizler de merakınızı gidermiş olursunuz.
Bedii beyin Milliyet’in efsane kurucusu Ali Naci Karacan’ı anlattığı bölümden kısa bir alıntı yapacağım.
Bu yazı sizlere  dönemin gazete patronları ile günümüz gazete patronlarını karşılaştırma imkanı da sunmuş olacak sanırım.
İşte Bedii Faik anısından yısa bir alıntı:
“Ali Nacı Karacan, devrin geleneği gereği tabii gazete sahibi başyazarlardandı.
Ama hakçası, başyazarlığı, hiçbir iz bırakmamışken, gazeteciliği Babıali’ye en sonunda MİLLİYET gibi bir gazeteyi bırakma başarısına gelip perçinlenmişti.
Başyazılarından bir tekinin büyük akis yaptığı ve unutulmaz olduğu söylenemez. Bunda yazmaya daha az önem vermesi, hatta bazen hiç mi hiç vermemesi, büyük pay sahibidir şüphesiz! Ama gazeteciliğe her türlü malın mülkün üzerinde bir önem tanıması, onu zaman zaman eşyasız bir kira evinde oturmaya zorlasa da, zaman zaman taksiden tramvaya geçirse de, sonunda MİLLİYET gibi bir gazeteyi  Türk basınına armağan etme şerefine ulaştırmıştır.” (MATBUAT BASIN derken… MEDYA. Cilt2 Sayfa 74)
Buyurunuz efendim. Dünü ve bugünü siz kıyaslayınız. Dündü MİLLİYET ile günümüzün MİLLİYET’ini düşününüz.  Kurucusunu yadederken, bugünkü sahiplerini di sevgi ve saygıyla anıyorum efendim.
Geçtiğimiz günlerde Milliyet’ten okuduğum bir haberle sürdürelim yazımızı. Şiddetli fırtına nedeniyle bir balık çiftliği zarara uğramış. Yaklaşık 45 ton balık havuzları patlayınca denize kaçmış…
Haberin güzel yanı bundan sonra gerçekleşiyor. Bu zavallılar çiftlik balığı, açık deniz yetiştirmesi değil. Bu balıklar cahil yani arkadaşlar…
Her gün belirli saatlerde birsi gelip bunlara yem veriyor. Ekmeklerini kazanmak için savaşmayı bilmiyorlar. Doğal yaşama yabancılar
Havuz patlayınca, açık denizde şaşkına dönmüşler. Kıyıda biriken çocuklar ellerini suya uzatınca yem verecekler sanıp hemen toplaşıyorlar. İtişe-dürtüşe uzanan ele yaklaşıyorlar. Çocuklarda kepçeyi daldırıp, bu havuz kaçkınlarını yakalıyorlar. Daha büyük balığın küçük balığı yuttuğunu bile öğrenmemiş bu zavallıcıklar. Yaklaşan her büyük balığı babaları sanıyorlar.
Bu olay üzerine Orhan Veli merhumun KUYRUKLU şiiri düştü aklıma:
Uyuşamayız yollarımız ayrı
Sen ciğercinin kedisi ben sokak kedisi
Senin yiyeceğin kalaylı kapta
Benimki aslan ağzında
Sen aşk rüyası görürsen ben kemik…
Ali Naci Karacan’dan girdik Orhan Veli’den çıktık…
İyi haftalar dileyelim ve lafı daha fazla
UZATMAYALIM
“Cesaretimi kaybetmiyorum. Çünkü vazgeçilen her yanlış girişim, ileri doğru atılmış yeni bir adımdır.”
THOMAS EDİSON

 

<