Allah sevgisi
Gazeteci Abdullah Işıklar anlatıyor:
Darüşşafaka’dan mezun olmuş, tıbbiyeden bir arkadaş vardı, mezun değildi, fakat herkes ona doktor diye hitap ederdi. Dükkeana geldi. Fakir, düşkün bir insandı. Keamil Öztürk Darülaceze’de müdür yardımcısıydı. Hilmi bey de müdürdü. Bizim arkadaşın Darülacezeye alınmasını istedim. Müdür Hilmi bey de bekeardı, o da Darülacezde ikamet ediyordu. Mevzuatı incelediler, ancak misafir olarak alabildiler. Onu orada sık sık ziyarete giderdim, bir miktar para da verirdim. Bir keresinde yine ziyaretimde para vermek istedim. Almadı. Bana burada para lazım olmuyor dedi, almadı, sağ ol dedi. Dua etti. Sana bir şey anlatacağım dedi. Son anlattığı buydu, ama fevkalade bir şeydi. Abdullah sen hiç sirke gittin mi? Diye sordu.
Arapgir’e kimi zaman sirk gelirdi. İp cambazları vardı. Yüksekte ip üzerinde, ellerinde uzunca bir denge sırığı tutarak yürürlerdi. İstanbul’da da sirkler olurdu. Hayvanlarla da yabancı cambazlar hareketler yaparlardı. Sipor Sergi Sarayının salonu büyük olduğu için orayı kullanırlardı. Cambaz halkayı duvardan atıyor, kendisini karşı duvardaki halkaya yapıştırıyor.
Gördün mü dedi, gördüm dedim. O sirkteki cambazlara dikkat ediyor musun? Elini atımı karşıdaki halkaya atacak. Eğer halkayı kavrayamazsa düşüp ölecek. Abdullah Allah sevgisi buna benzer, çok dikkat et dedi.
Bu ziyaretimden birkaç gün sonra da vefat haberini aldım. Kimsesizler mezarlığına defnedildi.
Adaleti Komünizmde aradılar
Arkadaşlarım vardı. Hepsinin katıksız, eksiksiz Müslüman olduklarını biliyordum. Fakat komünizme gönül verdiler. Karl Marx’ın düşünceleri, toplumda adalet düşüncesi onları cezp etti. Onlar komünizme değil, adalete aaşıktılar.
Aslında adaletin en şamili İslamiyet’te. O yıllarda Bediüzzaman’ın bir açıklaması bomba gibi bir etki yaptı gençler üzerinde.
Said Nursi verdiği bir röportajda şöyle demişti. Bütün servetim bir elimle taşıyabileceğim kadar olmalı. Gerçekten de bir ısıtıcı, bir çaydanlık, bir ibrikten başka serveti yoktu.
Gençler, adalet ararken komünist olduğunu sanan o gençler, işte hakiki din alimi dediler. Çok etkili oldu üniversite öğrencileri üzerinde.
Xxxx
Bir arkadaşım vardı. İETT’de çalışıyordu. Belediye arabalarının tamirini yapardı. Öyle meraklıydı ki işine, bilmediği bir şey yok gibiydi. Purofesörlerin yapamadığı işleri yapardı. Bana bir dosya getirdi yayınlamam için. Bütün İstanbul’u taramış. Nerede kabirler var, ne zaman imha edilmiş, üzerine ne yapılmış, resimlerini çekip dosyaya koymuş. Abi bunları basalım dedi. Ama ben dükkeanı bırakmak üzereydim. O adamı ben tanıyordum, severdim.
Bir gün geldi, Belediyede işine son vermişler. Mahkemeye intikal etmiş konu. Yargıç, işine son verilmesine gerekçe olarak şunu yazmış. Kişi sakallı olduğu için tamir sırasında kaynak alevi kullandığından yangına sebep olabilir. İşte bu adam purofesörlerin yapamayacağı işi yapmış, dosyalamış ve bana bunu basalım diye geldi..
Kabadayı İsmet
Bir İsmet abi vardı. Bahriyeli İsmet abi derlerdi. İstanbul’un kabadayılarından. Dükkeanıma devamlı gidip-gelirdi. Rüya aleminde ya da mana aleminde İsmet ağabeyyi gördüm. Sabah kalkınca hemen İsmet ağabeyin telefon numarasını aradım. Bulamadım, Nadir’i görevlendirdim. Git Karagümrük’te ara dedim. O da her sokakta sormuş ama bulamadı. Eski defterleri açtım, telefon numarası karşıma çıktı. Telefonu açan kişi bana, İsmet ağabeyin bir buçuk yıl önce öldüğünü söyledi. Mekeanı cennet olsun.
Namlı kabadayıydı. Bir gün dükkeandayım. Başbakan Yıldırım Akbulut Türkiye Gazetesini ziyarete gelmiş. Gazetenin önü çok kalabalık. İsmet abi Yıldırım Akbulut’un yakasına yapışmış, kimse de müdahale etmeye cesaret edemiyor. ‘Bu sigarayı ne zaman yasaklayacaksın’ diye soruyor. Kabadayı İsmet sigara düşömanıydı.
Yine bir gün dükkeanda İsmet ile beraberim. Bir adam elinde dosyalarla gidiyordu. Yanımdan birden fırlayıp, adamın yanında bitti. Adam elinde sigarasıyla yürüyordu. Kabadayı İsmet, at o elindekini dedi. Adam korkup ve attı sigarayı. Dönüşte adam dükkeana geldi, Beyefendi o bana bağıran adam kimdi diye sordu. İşte böyle insanlarla böyle günlerimiz oldu.