SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

ANAHTAR SÖZCÜK HERKESE LÂZIM

Her yeni bir gün, yeni bir mücadeleyi gerektirir. Yarınlar yeni bir gün olarak doğunca da, birbirleriyle bağlantılı günlerin içinde umutlarımızla tükenip gitmekteyiz.

Beynimiz, hokkabazın şapkasından çıkacak gizli güçlerin beklentisini aklımıza şırınga eden bir uzva dönüşüyor. Ham duygularımızla bizleri aldatabiliyor. Sonuçta bulanık bir bilinçle yaşamanın hayal kırıklıkları eriyip tükenince, insan kendi kendini aldatmışlık  içine düşüyor. Bilinmezlik insanın iç yaşantısının körleşmiş bir yansımasıdır.

Aslında insanların dış görünüşü daima yanıltıcı olur. Alışılmış bir yaşam düzeyine odaklanmış insanları, deyim yerindeyse, kendi kurallarına göre tartmazsınız. Kendini zekasıyla, duygusuyla aydınlatabilen insan tipine pek az rastlanır.

Anlatacağımız konu, önümüzdeki günlerin sınırlarını bilmekle ilgilidir.

Geleceği yaralamayan amaçlı formüllere dikkat etmek gerekir.

İnsan insana daima muhtaçtır. Çevresel ilişkiler devam ettirildiğinde koşullu yaşama kapılmamak lazımdır.

Şu kural, insanı doğru akıma kavuşturacak yararlı bir görüştür:

“Bir gün merdivenlerden inerken karşılaşacağınız bir insanla, gene bir gün merdivenleri çıkarken de yüz yüze gelebilirsiniz..”

Hayatınızı ateş ölçüm gibi düşüş ve yükselişleri hesaplayan bir sabit düşünceye taşıyın. Tekrar ediyorum: Kendi kendinizi keşfetmiş olacaksınız.

Şöyle bir yıllar öncesine uzanalım. Demokrat Partinin 1960 askeri darbesiyle devrildiği dönemde Milletvekilleri gruplar halinde Yassıada’ya taşınmaktadır. İsmini açıklamak istemem, dönemin milletvekillerinden birini de tutsak olarak Ada’ya naklediyorlar. Bundan sonrasını onun ağzından dinleyelim:

Vapur dolu olduğu için güvertede bir köşede kıvrılmış, akıbetimin sonucunu bekliyordum. Ezik bir ruh halindeydim. Arada bir gelip geçenlerden tekme atanlar oluyordu. Bitkin ve perişandım. Gözlerimi zor aralayabiliyordum.. Geleceğe kurgulanmış insancıl duygularım iflas etmişe benziyordu. Halimi test etmeye çalıştığım böyle bir anımda yanı başımda bir ses duydum.. İsmime “Bey” ilave edilmiş bir sesti bu. Göz kapaklarımı ağır ağır kaldırdım. Baş ucumda, askeri üniformasıyla duran ve gözlerinden tebessüm taşan bu sesin sahibi açık bir ifadeyle konuşuyordu:

“Beni tanıdınız mı, ben filanım, diyordu..”

Sözünün bu noktasında askerlere dönerek Beyefendiyi hemen kaptan köşküne getirin diye emrediyordu.

Uzatmayalım. Yanına çıkınca, saygı ve sevgiyle hemen ellerime uzanarak beni onore edici davranışlar gösterdi:

“Vaktiyle, pek önemli hayati bir işim için yanınıza gelmiş, ricacı olmuştum. Genç bir öğrenciyken Elimden tutup yardımcı olmuştunuz. Bu rütbemi taşıdıkça sizi hiç unutmadım..”

Yüksek rütbeli subaya yaptığım bir iyiliğin karşılığı, çaresiz bir anımda karşıma çıkmıştı. Yassıada’ya kadar kaptan köşkünde “itibarıma itibar” katıldığına şahit olmuştum.

Hiçbir kimse, ne zaman neyle karşılaşacağını bilemez. Ama, iyilik eken iyilik bulur..

Şöyle bir bakın etrafınıza.. İnsancıl değerlerini, aptallıklarıyla mücadele için kullanamayan, zıt dürtüleri olan pek çok insanın kendisini aşamadığı düşüneceksiniz..

Düşünmek iyidir. Belli belirsiz şeyleri süzerek kulağa mantıklı şekilde yerleştirir..

<