ARŞİVİN KADAR KONUŞ
Tıp Fakültesi’nde öğrenciyken Mithat Nemli’nin tütün şirketinde de çalışan Bedii Faik, çeşitli sebeplerle istifa eder ve tütün ticareti yapmaya başlar. Bursa’da iş peşinde koşarken arkadaşı gazeteci Kadri Kayabal’ın kışkırtmasıyla, Doğan Nadi’nin yazdığı küçük fıkraları örnek alır. 17 fıkra kaleme alır ve Kayabal’ın patronu olan Tasvir gazetesinin başyazarı Ziyad Ebbuziya’ya postalar.
Sonuç olarak Ebbuziya bu fıkraları beğenir. Tasvir patronlarının çıkaracağı yeni gazete Son Saat’in birinci sayfasına Bedii Faik yazar olarak girer, bir bakıma gökten zembille inmiş olur.
Kısa bir süre önce yitirdiğimiz ünlü gazeteci Bedii Faik’in nasıl gazeteci yazar olduğunu anlatmaya çalıştım kısaca. Hani şu “gazeteci olunmaz doğulur” geyiğine katkıda bulunayım dedim ama ustayı "zembille indirdim" öyle de inilir, yeter ki hamurunda "usta"lık olsun.
Madem unu eledik eleği astık az da olsa bi işe yarayalım. Hedeflerinde yazarlık ve de gazetecilik olan arkadaşlara haddimizi aşarak küçük küçük önerilerde bulunalım.
Önce tutucu değil, geniş ufuktan yana olun.
Olaylara gerçekten bir perspektif getirmeye çalışın.
Tembel olmayın.
Kitap okuyun.
Dünya hakkında düşünen, tavırları olan, siyaseti yazarken bile yaşamı sorgulayan köşe yazarlarını okuyun.
Bunların kim olduğunu da bana sormayın araştırın.
Ve İstikrarlı bir şekilde sıkıcı olmayı başaran zihinsel dinozorları bile ara sıra okuyun ve nasıl yazılmaması gerektiğini kavrayın.
Yine bunların da kim olduğunu bana sormayın lütfen.
Ciddi ve gayrı ciddi yazar ayrımına karşıyım. Bence konu önemli değil, her yazı her haber iyi olabilir. Zembille inmiş bile olsa yeter ki gazeteci de yazacağı yazıyı. Kokladığı haberi güzel yapacak yetenek olsun.
Bu kadar ukalalık yeter...
Ve söze iki Karadenizli diye başlayalım da sonunda hoş bir şey çıkacağı baştan belli olsun.
İki Karadenizli işsiz. Sıkıntıdalar. Aranırken bir başka Karadenizli akıl veriyor: “Gidin Samsun’a Çarşamba’nın Çeltiburnu’nda serbest atlar dolaşır. İki tanesini alın gelin yolunuzu bulun!”
Hazretler gerçekten gidip iki atı zor bela yakalıyorlar. Yardımlaşarak üstlerine binmeyi başarıyorlar. Ama atlar deli mi deli. Dörtnala koşuyorlar. Birisi tutunamayıp attan düşüyor. Öteki ona bağırıyor:
“Sen yine düştün kurtuldun… Ya benim halim ne olacak?..”
Fıkra bitti…
Bitmiş fıkraya ek olur mu?
Fıkraya değil ama, yine de ekleyecek konu var. Karadeniz fıkraları sonsuza dek bayatlamaz. Bu yazdığım fıkrayı “Doğan Nadi”nin yaklaşık 70 yıl önce yazmış olduğu bir yazıdan aşırdım da…
Bu da haftanın son ukalalığı olsun: Eh arşiv yapmanın güzel yanı da bu olsa gerek…
Sağlıkla kalın efendim...