Haluk Özgür

Haluk Özgür

Aşk!

Ezelden Ebede tanımlanamayan tek olgu desem; hiç kimse karşı çıkmaz bu söyleme. Söyleme desemde kendime , bu söz beni söyletir söylemin ta derinliklerine. Ey söz sen söyle, benden sonra söyleyeceğin sözleri. Söz kalır geriye, ben giderim. Ben söylersem eğer sözlerin hepsini, geriye ne söz kalır, ne de ben. Sözlerime, daha doğmamış kitabımdaki kendi sözlerimle başladım. Bir başkasının sözlerine ihtiyaç mı varki ey yüreğim. Sözün özünde kendin varsa eğer; sözün kendiside sen olursun, sende söz. Sözü ve özü bir demenin anlamı bu olsa gerekmez mi?

Evet sözün ve özün bir olduğu iklimde, herşey doğru ve dengeli olur diyebiliriz. Aşk için bu geçerli mi peki? Sahiden, konumuz aşk. Yukarıda mizahi bir dille anlatmaya çalıştığım şeylerin aşk ile ne ilgisi var demişsinizdir. Bende o zaman size şunu sorarım. Aşk ile ilgisi olmayan şey mi var? 

Sevğiliye söylemeyeceğim deyipte söylemeden edemediğiniz şeyler yaşamadınız mı? İşte aşk söyletir. Söylenmeyecek söylemleri.

Telefonda, saçma sapan mesajlarla saçmaladığınız günleri hatırlayın. Hala saçmalayanlar var tabiki benim gibi. İşte aşk böyle saçmalatır.

 Sevgiliye yazmak için şiirlerden güzel kelimeler arayanlar. Sözün özüne kendini koymak adına aşka dair söz yazanlar. Işte aşk yazdırır.

Aşk insanı mutsuzlaştırırda. Evet yanlış anlamadınız. Aşk insanı mutsuzlaştırır.

Onsuz bir dakika bile geçirmek istemezsiniz. Kendinizi yanlız hissedersiniz. Çevrenizde binlerce kişi olsa bile onu istersiniz. onu ararsınız. Kocaman bir ormanın ortasında olsanız dahi nefes alamazsınız onsuz. Çokluk içinde yokluk çekersiniz. Yaşadınız değil mi bu duyguları? Elbette çoğumuz yaşadık. Belki şu an yaşayanlarda vardır. Yüreğin sıkışması nasıl bir şeydir. İşte yaşayanlar bunu en iyi bilenlerdir. Damdan düşen kişiler olarak aşkın acılarını, yaşayanlara sormak daha doğru olsa gerek. Peki Aşk bu kadar büyük bir duygu iken acı vermesi nedendir?

İşte burada olaya sevdanın karası devreye girer. Kara sevda denmesinin sebebi budur. Normal olsa neden kara densin ki? Sevdanın özgürleştirmesi gerekirken; neden acı çektirir? Bu acıyı sevdanın her çeşidini çeken yaşamıştır galiba. Mevlanada dahi Şems aşkını görüyoruz ki acısından kendisini odaya kapatıp aylarca çıkmamıştı. O aşk başka bir aşktı belki . Ya bizim duyduğumuz aşklar? Onlarda başka mı?

Ak sevdaya mı düştük?  Yoksa Sevdanın karasına mı? Gözlerimiz kör mü oldu? Hani aşk’ın gözü kördü ya; o bağlamda hani. Yada yaşadığımız aşk bize çağlar üstü gören bir göz mü verdi?

Leyla ile Mecnun mu olmak gerek, geçrek aşkı bulmak için? Yada Ferhat ile Şirin .Bunlar tabiki hikaye. Peki bu hikayeleri yazan kişiler ne kadar aşkı tanıyorlardı ki? Onu da sorgulamak içten bile değil. Divan edebiyatında zamanının zirvesi Nedim. Kime yazdığı bilinmeyen keskin aşk şiirleri ile tanınmaz mı? Oysa sevgilisini aldatan bir düzenbaz mıydı? Polemik konusu hiç girmeyelim.

Peki aşk nedir? Aramaya devam edelim mi?

Abdulhak Hamid gibi 40 günde 2352 mısra yazdıktan hemen sonra başka birisi ile evlenmek mi?

Aşkından öldükten sonra yeniden dirilip bir kaç yılda herşeyi bitirmek mi?

Aşık olduğunu sandıktan sonra sandığını toplayıp gitmek, terketmek mi? Aşkından öldüğünü sandığın insanı nasıl sandığa koyup gömersin bu şekilde? Bu aşk mıdır?

Bunlar çevremizde özellikle son zamanlarda sıklıkla gördüğümüz aşk hikayeleri değil mi? Eminim şu anda hepinizin aklından tanıdığınız arkadaşlarınız yada kendiniz geçti.

Aşk’ın bunlar olduğunu düşünenlere sözüm yok. Ancak  bunlar değildir diye düşünenlerdenim.

Aşık olan bir insan Aşkını üzmez. Boynunu bükmez. Onu ağlatmaz diyenlerdenim.

Mutlu olması için elinden gelen herşeyi yapar. Yapamadıkları için üzülür. Bir gülüşü dünyaya bedel olur . işte olursa o zaman aşk olur diyenlerdenim.  Olmaz ise ne olur?

Önümüzdeki hafta K sız bol N li sorulara cevap aramaya çalışacağız.

Aşkın bir konuyu aşkın taa içinden bakarak yazmaya çalışmanın aşkıyla aşık olanlardan olmak dileği ile. Haftaya “Aşk 2. Bölüm” ile  görüşmek üzere.

<