SELAMİ TURGUT GENÇ

SELAMİ TURGUT GENÇ

AŞKI NASIL ALGILARSINIZ?..

Nice aşklar tükenir.. Nice sevgiler erir, biter, daha doğrusu sonlanır.

Önceki yazılarımdan birinde duygunun kaynağını aşkın beslediğini yazmıştım. Bu şu demekti:

“Aşkın doğuşu kalpte başlar. Beyin, aşkın “misafir koltuğu” gibidir. Belli bir süreçten sonra, basit bir nedenle, aşk beyinden uzaklaşır. Beyinle duygu arasında sıkışıp kalan aşkın tarifi böyle düşünülmelidir.

Aşkın kalıcılığını simgelemek için hayal ürünü bir çok sözler üretilmiştir. En yaygın olanı:

“Gülü seven dikenine katlanır” sözüdür.  Geçmişten gelen ve zaman içinde önemini kaybeden aşkla ilişkili deyimleri sıkça kullanırız. Gelin görün ki, dikenin acısına dayanıklı olduğunu gösteren sevgililerden birine, aniden şok bir haber uçuralım:

“Sevgiliniz korona virüsüne yakalanmış!.”

Bakın bakalım, hangi babayiğit sevgilisine “yar” olacaktır.

Sevgililer gününde, “sadakatlarının” üzerine toz kondurmayanlar bir de bu açıdan düşünelim.

Sevgililer gününe baktığınızda şairler, besteciler, şarkıcılar, tam kadro seferber olmuş halde aşkı, duygu seline çevirirler. Günün önemini belirten kalp çizimlerini ise beyin şekillendirir. Aşk, beyin literatürüne girince kalbin ağaç gövdelerine motive edilmesiyle kan dolaşımı hızlanır. İnsan “haz duyguları”nın doruk noktasına çekilir. Aşkı nasıl algıladığını beyinde ve kalbinde hisseder. Sevginin öz kaynağı bu noktada aşkın bir beyin işlevi olduğunu kabul eder. Bu hallerde akıl karşılığı yaşanmaz. Sahnede başrol oyuncusu aşktır. Sevgililer genelde kalplerini savunurlar. Beynin aşkı okuma yeteneğine kimse önem vermez.. Beynin doğasının dışında doğan aşk, işte böyle bir şeydir.

Aşk acısa bile tesellisi, savunması hazırdır:

“Gülü seven dikenine katlanmalıdır.” diyerek iç dünyasını bununla avutanlar pek çoktur.

Toplumsal farkındalığı hesaba katacak olursak, aşkın tarifi yoktur. Temeli olmayan dipsiz, gelip geçici bir duygudur. Yani siz, hastalandığı vakit doktor tedavisi olmayan aşk duygularına ömür kazandıramazsınız. Hisler, gelip geçici bir döneme kaydığında, ilk önceleri acılar kabarır, daha sonraları diner ve kaybolur.

Bu bakımdan aşk öncelikle beyine yerleştirilmeli, kalbe zaman tanınmalıdır. Bilmeceyi çözmekte başarılı olamazsınız durumu kötüleştirirsiniz.

Sevgililer Günü için eski bir duvar yazıtında yer alan şu öğüdü hatırlatmak isterim:

“Aşka  burun kıvırma sakın. O çöl ortasında kalmış çimenli bir yer gibidir..”

Aşkın hala tarifini bulamamış olanlara, her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmadan kalple beyin arasında güvenli bir istasyon saptamalarını öneririz. Artık her şeyi düşünüp bir sonuç çıkarmak elinizdedir. Bazıları da aşkın yaşı yoktur, aşkın gözü kördür derler. Bu da adı kötüye çıkmış bir “aşk” tarifidir. Unutmayalım, füzelerle gezegenlere aşk taşınmıyor..

 

<