ATATÜRK ve DİN
"Allah birdir şanı büyüktür." sözlerinin sahibi olan yüzyılımızın büyük ve güzel insanı Atatürk, çağdaşlaşmayı amaçlamış çok yönlü bir deha, bir kurtarıcı, bir demokrat ruhtur.
"Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir" diyen yüce kişiliği ile "Ben güzel ahlakı tamamlamaya geldim" sözlerini buyuran Hz. Peygamber efendimizin bu beyanını erdemlikler rejimi olan cumhuriyetimizin kimliği kılmış samimi bir Müslüman'dır. Besmeleli, kitaplı ve kıblesi belli olan bir mümindir.
Dini hislere ve inançlara çok hürmetkâr olan Atatürk, 1923 yılında yaptığı konuşmaların birinde "Bizim dinimiz milletimizin kötü, zavallı ve aşağı olmasını tavsiye etmez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin yüceliğini ve refini muhafaza etmelerini emrediyor" sözleriyle Peygamberimizin "İki günü birbirine eşit olana vah ne yazık" direktifini benimseyerek hayata geçirmiştir.
Bugün bir kısım menfi tutumlu kafalar dünler içinde olduğu gibi bu günde utanıp sıkılmadan iftira etmektedirler. Bunlardan biri de Atatürk'ün namazda. sure ve duaların Türkçe okunmasını istediğidir ki bu baştan sona yalandır.
"Ben size manevi miras olarak aklı ve ilmi bıraktım; devletin birinci görevi; Türk milletinin düşünce ve beyin hürriyetini eğitim yoluyla sağlamak olacaktır" diyen Atatürk, dinimizin "Bilim Müslüman'ın yitik malıdır" gerçeğini Cumhuriyetin hedefi kılmış ve "Hiç bilenlerle, bilmeyenler eşit olur mu" beyanının sahibi Hz. Peygamber'e olan bağlılığını içtenlikle dile getirmiştir.
Kur'an'ın 700'den fazla ayetinde bilim vardır. İslamiyet'in bir akil dini olduğu görüşünden hareket eden Atatürk hurafelerden, safsatalardan arınmış İslam'ın benimsenmesini savunmuştur.
Cumhuriyetin kuruluşunda İslam ne ihmal edilmiş ne de unutulmuştur. İnanç ve ibadet serbest kılınmış, dinin devlet işlerine karışmaması uygun görülmüştür. Böylece Kur'an'daki bilimin, inancın önünde olması ilke olarak benimsenmiştir. Taha suresinde Hz. Peygamber "Rabbim ilmimi arttır" diye niyaz ederken dinin politikaya hizmet eden bir güç olarak algılanması önlenmiş, bilimin itibarı yükseltilmiştir. Ne var ki bu muhteşem kural geçen zamanla birlikte çokça unutulmuştur. Bugün Hilafetin yeniden ihyası istendiği gibi, karma eğitimin kaldırılması savunulmaktadır.
Çağdaşlaşmanın üstüne çıkmayı amaçlamış olan Türkiye'nin öncelikle çağdaşlaşması gerekirken milleti Orta Çağın içine çekme gayretleri bugünde sürmektedir. Büyük kurtarıcı böyle bir noktaya düşülmemesi için laikliği cumhuriyetin özü kılmış ve Kur'an'ın “Düşünmüyor musunuz, akıl etmiyor musunuz" sözlerini hayatın kendisi olarak algılamıştır. Kur'an ne hilafete yer vermiş ve ne de akıl dışılığı önermiştir.
Devrimlerin tamamının da amacı hür fikirli, hür vicdanlı kuşakları yetiştirmektir. Ancak halkın cahil kalmasında menfaatleri olanlarla, din sömürücüleri el ele kol kola Türkiye'yi ya aşırı sola ya aşırı sağa yahut da Orta Çağın karanlık ortamına çekmek istemektedirler. Bir de, ikinci cumhuriyetçiler ve Arap şovenizminin bataklığına sürüklemek isteyenler var. Bunların kimileri icraatlarını tarikatlarla paylaşırken, kimileri de cemaatlerle el sıkışıyor. Bütün bunlar Kur'an dışıdır.
Kur'an dışı olmayan doğru ve sağlıklı yol, “Kur'an, Hadis ve Akıldır” diyen Maturidi'nin ve Gazi Mustafa Kemal'in takip ettiği yoldur. Bu yol da ahret tüccarları yoktur. İslam'ı çıkar aracı yapmak da yoktur. Hilebaz, düzenbaz ve madrabazlar da yoktur. Bu yolda ahlaklı, barışçıl, hoşgörülü ve aşkla dolu sağlıklı akılla, vicdanlı gönül erleri vardır.
Bir yaşam kitabı olan Kur'an'ın parasını kendi cebinden ödeyerek mealen tercümesini yaptıran ve bunun on bin tanesinin İslam'ın doğrudan öğrenilmesi için gençlere dağıtılmasını emreden; gönlü büyük, idraki büyük, bakışı büyük Atatürk'tür.
Dolayısıyla onun İslam konusundaki görüşleri de bu büyüklükle paralel bir biçimdedir. Ona yöneltilen din karşıtlığı ithami, zavallıca bir ithamdır. Tıpkı Ebu Cehil'in Hazreti Muhammed'i dinsizlikle suçlamasından farkı yoktur. O dini Kur'an, Kur'an'ı din yapmak suretiyle yobazın yakamızdan düşmesinin mücadelesini vermiştir. Ve Türk insanının Kur'an'ı kendi dilinden okuyup anlamasını temin için Kur'an'ı Türkçe'ye çevirtmiştir.
Yalan yanlış şeylerle Atatürk'ü itham edenler esasında yenileşmeye karşı olanlardır. Nitekim İslam'da dini kıyafet diye bir şey yoktur. Cuma gününün hafta tatili olması diye bir şey söz konusu değildir. Şapkaya Yahudi kıyafeti diyerek karşı çıkanların Yahudi ve Hıristiyan kıyafeti olarak bilinen kara çarşafa sahip çıkmaları ise bu ithamların arkasındaki gerçek düşüncenin olduğunu kanıtlamaktadır.
Atatürk bir medeniyetçidir. Çağın gereklerine uyan bir ulusu amaçlamıştır.
Devrimlerin hiçbirisi İslam'a karşı değildir. Büyük kurtarıcı dinin bir vicdan meselesi olduğu gerçeğinden hareket ederek “Biz dine saygı gösteririz. Biz düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece kasde ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz" açıklamalarıyla aydınlığın ülke üzerinde devamını sağlayarak çağdaş bir devlet olmanın heyecanını diri ve canlı tutmuştur.
"İntisap etmekle bahtiyar olduğumuz İslam dinini bir siyaset aracı olmaktan kurtarmayı bir görev kabul ediyorum. Bu milletimin dünya ve ahret saadetinin emrettiği bir zorunluluktur” beyanları bugün de hukuklu, özgür ve bağımsız Türkiye'yi yaşatmaktadır. Bu inançla, bu idealle, bu ruhla bilimin ve aklın zenginliğinde yaşamını sürdürecek olan aziz Türkiye'miz, Kur'anla Nutuk'un birlikteliğini sonsuza dek yaşatacaktır.