AYDINLARA DÜŞEN GÖREV
Malazgirt'ten ses verip, Anafartalar'da "Çanakkale Geçilmez"i beyinlere kazıyanlar kurtuluş marşlarını bayrak bayrak dalgalandırarak İzmir'e indiler.
Türk düşünce sistemi devletin politikası olarak ilan edildi.
Demokratik, laik cumhuriyeti bütün unsurlarıyla var edip yaşatmayı amaçlayanlar Atatürk'ün önderliğinde özgür ve uygar insanı yetiştirmenin mücadelesini kararlılıkla sürdürdüler.
Türlü karşı koymalara karşın inkılâplar gerçekleştirildi. Ve çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkma hedefi eğitimin de ekonominin de itici gücü olarak tanımlandı.
Değişen yurt ve dünya sorunları karşısında akılcılığın aldığı şekil olan Atatürkçülük birbiri arkasına yapılan isyanlarla ne durakladı ne de geri adım attı.
Bir millet uyanıyordu. Ve uyandı.
Cumhuriyetin Atatürkçü düşünce ile özdeş olduğu noktasında bütün yurtseverlerle vatanseverler el sıkıştılar.
On yılda on beş milyon genç yarattık yeni baştan haykırışlarıyla saygın bir Türkiye'yi var ettiler.
Gerçek aydın, Cumhuriyetle bütünleşebilen Türkiye sevgisi yüce olup bilimsel zekayı iktidar yapmanın kararlığı içinde olandır diye tanımlandı. Ve kendi kültürüne inançla bağlı olup tarihi ile örnek davranışların insanıdır diye açıklandı.
O yılların içinde ve daha sonraki zaman diliminde uzunca bir süre aydın, kendi kültürünü evrensel boyutlara çıkarıp gelişmiş uluslararasında yerini almasının savaşını veren ve tarihinden tiksinmeyen, geleceği geçmişe tercih eden idealistti. 1919'da yola çıkanlar bu yüce ruhun sahipleriydiler.
Cumhuriyetle birlikte asırların ihmaline uğramış Anadolu'nun yollarına uygarlık savaşçıları olarak girdiler. Yol oldular, okul oldular, baraj oldular ve uygarlığın ürettiklerinin tümünü Türk insanının emrine vermenin gururunu yaşadılar.
Hukukun üstünlüğüne dayalı bağımsız bir Türkiye idealini yaşamlarının amacı kıldılar.
Aydınlar bu kalkınma ve gelişme mücadelesinin isimsiz kahramanları olarak hafızalara resmedildiler.
Tüm bu uğraşların ortasında yapmaları gereken çok önemli görevlerinden biri; inkılâpların din, kültür ve uygarlıkla ilişkilerini, sürtüşmelerini ve karışıklıklarını arayıp bulmak olmalıydı. Maalesef bu araştırma yapılmadı. Sadece inkılâpların tarihi, hukuki ve siyası yönlerini incelemekle yetinildi. Sonuçta kötüler buhranları hazırladılar. İdrakleri Gazi'yi anlamaya yetmeyen iyi niyetliler de kendi kaplarına çekildiler. Olan millete oldu. İnkılâbın aleyhinde olanlar iktidar oldukları andan itibaren inancı, aklın ve bilimin önüne koymanın başarısını sağlayınca sorunlar tükenmez boyutlara ulaştı.
Cumhuriyetin başlangıç yıllarında saltanatın ve hilafetin kaldırılmasını istemeyenler cumhuriyete uzak kaldılar. Son yıllar içinde toprağın altından çıktılar. Kemalizm bitti dediler. Ulus devlet öldü dediler. Muhammedsiz İslam'ı ılımlı İslam uydurmacasıyla Türkiye'nin yeni sistemi budur diye devreye soktular. Bunlarla yetinmeyip tarikatlara ve cemaatlere özgürlüğü sağladılar. Gerçek aydınlar suskun. Adları entele çıkmış sözde aydınlar iktidarın nimetlerinden yararlanmanın peşinde utanmadan koşuyorlar.
Ver kurtul diyenleri vardır. Kurtuluş Savaşı'nda keşke yenilseydik ve keşke Yunanlılar bizi yenselerdi diyen meczuplar vardır. Dahası Yunan tarih kitaplarında Türklerle savaş edildiğine dair bir not yok; öyleyse Kurtuluş Savaşı yapılmamıştır, şehitler de yalandan ibarettir diyen budalalar vardır.
Güzelim Türkiye'm uzunca bir zamandan beri bu ve buna benzer çok sayıda sorunların pençesindedir Başlarının belaya girmesini istemeyenler ya yurt dışına gidiyor yahut da sesini çıkarmıyor.
Oysa bu millet zengin ülkeler gibi refah içinde mutlu yaşamak istiyor. Adil bir dünyada düşündüğünü korkusuzca söylemek istiyor. Uygarlığın nimetlerinden yararlanmak istiyor. Horlanmadan, itilip kakılmadan ve tutuklanma belasını yaşamadan özgürlüğün tadını çıkarmak istiyor. Çare TBMM'dir. Çünkü, bir aydınlar topluluğu olarak tanımlanan TBMM, iktidarı muhalefetiyle yaşadıkları ülkenin gelişmesinden, dünya devletleri arasında yerini almasından velhasıl ülkesinin her şeyinden sorumludur.
"Büyük Türkiye Rüyası" aydınların icraatlarıyla gerçekleşecektir. Bu rüya yoksulluğun bitmesi, bu rüya teknolojinin ürettiklerinin ülkenin bütününde yer alması, bu rüya hapishanelerin değil okulların çoğalması, bu rüya vatandaşların güvenli bir ortamda yaşamalarıdır. Bu nedenledir ki, üzerinde yaşadığı toprağı unutmadan medeni nimetlerin birçoğundan yoksun Anadolu insanını rahat ve huzurlu bir ortamda yaşatmak aydının görevidir. Bu sadece bir temenni değildir.
Huzurlu ve yarınlarından emin bir Türkiye ancak ona gönül verenlerce gerçekleşecektir. Buna inancımız tamdır.