CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

BAKICI

Komşu  apartmandaki dairenin sahibi yaşlı kadın  ölünce,  balkon Türkmen bakıcıya kalmıştı.

 Bakıcı kadın  için ise bakacak bir şey kalmamıştı. Her sabah  balkonu sildi süpürdü. Yıkadığı  çamaşırları  balkonun  tellerine astı. Boynu uzun, kırmızı  saksı çiçeklerini suladı. 

  Elli yaşlarında , ufak tefek ,  kumral saçlı, beyaz tenli  ufak tefek biriydi bakıcı kadın.  

 Mısır çarşısında çalışan bir  hemşerisi vardı bakıcı kadının. Saçları simsiyah, beyaz tenli kiloluydu. Onu  ziyarete gitti. 

Çarşı önünde kocaman kara gözlüğüyle  resme durdu. 

Karşı apartmanların balkonlarında konuşacak akıllı kadınlar yoktu. Onlar da dili dolaşan Türkmen kadını  anlayamıyorlardı. 

Aslında konuşacak bir şey yoktu...

 Caddeyi tırmanan bir  kız arkasından gelen kıza ; 

- Neden dedikodumu yapıyorsun? Utanmıyor musun,  diye sordu.

Balkondaki yaşlı kadınlar hemen aşağıya baktılar. 

Aşağıda kalan esmer kara kız yavaşladı;

-Neden dedikodunu yapayım ki ? Neden utanayım ki, dedi. 

Balkonun altındaki zakkum çiçekleri kızlara baktılar. 

Yenidünyalar bu kavgaya bir anlam veremediler.  

Kimsenin ilgilenmediği erikler yerlere serilmiş, ayaklar altında kalmıştılar. 

Türkmen bakıcı  farkında oldu bunların ama bir şey diyemedi, balkondan salona çekildi...

Yaşlı kadının ölümünden sonra iki ay boyunca geceleri  salonun ışığı balkonun iç duvarına düştü. 

İki ay sonra balkonun iç duvarına  ışık düşmedi. Artık Türkmen bakıcı gitmişti. 

 Uzun boyunlu kırmızı başlıklı saksı çiçekleri susadılar... Çok susadılar...Sonunda boyunları düşüp aşağıya doğru sarktılar...

 Sokaktan gelip geçenler, yukarıya bakanlar, yerlerde kayıp arayanlar ,balkondaki  trajedinin  farkında olmadılar.

Bugün ağustosun dokuzu..

Hava  sıcak mı sıcak. ..

Bakıcı gideli çok oldu. Çiçekleri  sulayacak kimse yok. Evin asıl sahipleri hiç  gelmediler. 

Sahipsiz balkonun  çiçeklerinden birine;

 - Sizin hiç mi arkadaşınız yok? diye sordum. Çiçeklerden en halsizi ; 

-Bizim hiç arkadaşımız olmadı ki, dedi. 

-Ya Türkmen bakıcı kadın .., dedim . İrice olanı boynunu bükerek; 

- O yaşlı ölen kadının bakıcısıydı. Gideli hayli zaman oldu, bizi o sulardı,  dedi .

- Sabredin . Ev sahipleri yakında gelir, sizi sular,  dedim.

Gelen giden yok..

Saksı çiçeklerinin kanı kurumuş, zavallılar can çekişiyor. 

Atatürk çiçekleri de denen bu  çiçekler  çok kalmaz aşağıya atarlar kendilerini. 

Toplanmayan erikler artık hoşaf bile olamayacak kadar kararıp morarmış. Onlara ulaşmanın mümkünü yok...

Telefon telleri üzerinde iki güvercin oynaşıyor...

Hayat sokakta dünkü gibi geçiyor...Küçük bir kız çocuğu sokağa çizdiği şekiller üzerinde seke sek oynuyor...

<