BAKICI
Komşu apartmandaki dairenin sahibi yaşlı kadın ölünce, balkon Türkmen bakıcıya kalmıştı.
Bakıcı kadın için ise bakacak bir şey kalmamıştı. Her sabah balkonu sildi süpürdü. Yıkadığı çamaşırları balkonun tellerine astı. Boynu uzun, kırmızı saksı çiçeklerini suladı.
Elli yaşlarında , ufak tefek , kumral saçlı, beyaz tenli ufak tefek biriydi bakıcı kadın.
Mısır çarşısında çalışan bir hemşerisi vardı bakıcı kadının. Saçları simsiyah, beyaz tenli kiloluydu. Onu ziyarete gitti.
Çarşı önünde kocaman kara gözlüğüyle resme durdu.
Karşı apartmanların balkonlarında konuşacak akıllı kadınlar yoktu. Onlar da dili dolaşan Türkmen kadını anlayamıyorlardı.
Aslında konuşacak bir şey yoktu...
Caddeyi tırmanan bir kız arkasından gelen kıza ;
- Neden dedikodumu yapıyorsun? Utanmıyor musun, diye sordu.
Balkondaki yaşlı kadınlar hemen aşağıya baktılar.
Aşağıda kalan esmer kara kız yavaşladı;
-Neden dedikodunu yapayım ki ? Neden utanayım ki, dedi.
Balkonun altındaki zakkum çiçekleri kızlara baktılar.
Yenidünyalar bu kavgaya bir anlam veremediler.
Kimsenin ilgilenmediği erikler yerlere serilmiş, ayaklar altında kalmıştılar.
Türkmen bakıcı farkında oldu bunların ama bir şey diyemedi, balkondan salona çekildi...
Yaşlı kadının ölümünden sonra iki ay boyunca geceleri salonun ışığı balkonun iç duvarına düştü.
İki ay sonra balkonun iç duvarına ışık düşmedi. Artık Türkmen bakıcı gitmişti.
Uzun boyunlu kırmızı başlıklı saksı çiçekleri susadılar... Çok susadılar...Sonunda boyunları düşüp aşağıya doğru sarktılar...
Sokaktan gelip geçenler, yukarıya bakanlar, yerlerde kayıp arayanlar ,balkondaki trajedinin farkında olmadılar.
Bugün ağustosun dokuzu..
Hava sıcak mı sıcak. ..
Bakıcı gideli çok oldu. Çiçekleri sulayacak kimse yok. Evin asıl sahipleri hiç gelmediler.
Sahipsiz balkonun çiçeklerinden birine;
- Sizin hiç mi arkadaşınız yok? diye sordum. Çiçeklerden en halsizi ;
-Bizim hiç arkadaşımız olmadı ki, dedi.
-Ya Türkmen bakıcı kadın .., dedim . İrice olanı boynunu bükerek;
- O yaşlı ölen kadının bakıcısıydı. Gideli hayli zaman oldu, bizi o sulardı, dedi .
- Sabredin . Ev sahipleri yakında gelir, sizi sular, dedim.
Gelen giden yok..
Saksı çiçeklerinin kanı kurumuş, zavallılar can çekişiyor.
Atatürk çiçekleri de denen bu çiçekler çok kalmaz aşağıya atarlar kendilerini.
Toplanmayan erikler artık hoşaf bile olamayacak kadar kararıp morarmış. Onlara ulaşmanın mümkünü yok...
Telefon telleri üzerinde iki güvercin oynaşıyor...
Hayat sokakta dünkü gibi geçiyor...Küçük bir kız çocuğu sokağa çizdiği şekiller üzerinde seke sek oynuyor...