CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

BALONCU...

Hava soğuk mu soğuk...
Kendisine “büfeci”nin orada rasladım. İri kemikli , zayıf bir adam. haftalık sakalı avurdu içine çökmüş.  Gözleri  ferini kaybetmek üzere, derine  düşmemek için direniyor;
-Atmış sekiz yaşındayım.
 Gözlerim paltosuna takılı kaldı. Kırçıl paltosu eski ama  iyi kötü iş görüyor. Dört mevsimin dörtte üçünü bu adamın sırtında  geçiriyor var adamı  üşütmüyor.  
Balonlu  sol eli havada ayak üstü  sohbette; 
-İşler mi ? Allah'a şükür.  Eve bir ekmek götürürsem ne mutlu bana... Atmış sekiz yaşından sonra ne  beklentim olabilir? dedi.
Yan tarafta çerezci şişko Murat, küleğiyle çerezlerini  havalandırıyor. Orta boy patlıcan büfeci, kafasında dönen  kırk tilkisiyle  gözlüğünü düzeltirken  gazeteleri tezgaha diziyor... Ona göre, kıyamet koptu kopacak. Pazar tarafına baktı.  Pazar tarafında bir hareketlenme var. Sabah müşterisi sökün ediyor...
Mısır kazanından kurulmuş.  Buharlar çıkıyor...
****
Baloncu cezaevinde yatmış.  Söylemişti suçunu, şimdi hatırlayamıyorum. Bilgimi tazelemek için eski  yarasını deşmek istemedim; tekrar sormadım. 
Babasıyla birlikte  yağ ve peynir satıyordu ... Sonra devran dönmüş; baba ölmüş... askerlik... Cezaevi...Seyyar satıcılık...
Şifalı ot sattığı günlerde tanıdım ben onu .
Yaşlanmıştı. Kısa bir tereddütten sonra  beni  tanıdı. Yüzü ışıdı; 
-Benden az ot almadın, Allah razı olsun. Benden çok ot aldım.  Para kazandım. Eve ekmek götürdüm sayende , dedi.
Utandım. Otu alıp parasını vermiştim. Müteşekkir olması gelmiyordu ki...
Ondan  son aldığım üç  çuval ısırgan otunun birazını salata yapıp afiyetle yeyip ;  kalanını da , terasta kurutmuştum. Ancak  ev külfeti otun şifasını ciddiye almadığından sonunda toz toprak içinde kalıp  kül olup gitmişti .
******
Isırgan otunun faydaları  sayılamayacak kadar çoktur .Huyu ise  bir acayip ;  ele ayağa  değdirdiğinizde kaşındırır ve yakar, yediğinizde ise ne kaşındırır ne yakar...
Bulduğumda , limon sıkıp salata gibi yerim. Pilavını yaparım...
*****
Aradan  mevsimler, mekanlar, insanlar değişti. Otçu meslek değiştirdi. Gördüm ki , otçu   baloncu olmuş. 
O cam kırığı gibi kesen soğukta iki satır laflama sanki onu canlandırmıştı. Üşümüyordu. Pazar yerinde ise  soğuktu.  Yavrusuna balon alıp sevindirecek  insanlar henüz ortalıkta  görünmüyordu. 
****
Balonlar, artık  o bizim bildiğimiz balonlardan değil. Şekilden şekile giren sevimsiz  palyaço yüzleriyle boşluğa doğru  sırıtıyorlar...
-Yağa patates  kalıyorlardı.  Yapmadım. Peynir de  eskisi gibi değil...Başkaları zengin oldular. Ben kimseyi aldatmadım. Aha geldik aha gidiyoruz. Şikayetçi değilim. Günlük rızkımı temin edince benden yiğidi yoktur . Sonu ölüm değil mi? 
Evet , haklısın; anlamında başımı salladım. Devam etti;
-Allah kimseye muhtaç etmesin , dedi. Haklısın anlamında başımı eğdim. 
******
Isırgan otunu, Mersin’deki bir arkadaşı gönderecek .Gelince de  bana  telefon edecek. Anlaştık. Eve doğru karışık düşünceler içinde yürüdüm. 
“...Neden cezaevine girmişti?  Çocukları ne iş yapıyordu.  Kızı ,oğlu  var mıydı?  Var ise evli olmalıydılar.  Damatlar geçim darlığı çeken  huysuz adamlar mıydı? Ya oğlanlar?  Oğlanlar iş güç sahipleri miydi? Gelinleri varsa kapıyı açıp  güler yüzle “ hoş geldi baba”  diyorlar miydi.
Onlar da verdiği nimetler için Allah’a şükredenlerden miydiler?.. Misafir sevenlerden miydiler?..
Adam akşama rızkını götürebilecek miydi? Televizyondaki haberin sesi cadde ortasına düşmüştü; Beşiktaş’ta iki canlı bomba kırkdört canı şehit etmiş, onlarca yaralı varmış...  
Kederlendim. Şehit evlerindeki sofradan  bir tabak kesilmişti...

 

<