BANKTA YAŞAYAN GENÇ ADAM
Tıbbiye Caddesinden Dönmedolap’a doğru aşağı inerken banka yan oturup poşetini karıştırıp duran bir adam görürdüm.
Bugün bu adamın yakınından geçtim . Adam, Karacaahmet’in duvarlarına sırtını veren banklardan birine oturmuştu.
Uzun sarı saçlı, keçi sakallı, mavi gözlü zayıfça bir genç adam.
Eski haki bir pardesünün altında kir pastan muşambaya dönmüş kazak gömlek…Perişan poşetlerde özenle katlanmış gazete nüshaları…
-Sokakta yaşıyorum, dedi..
Belli ki, gece Karacaahmet’te yatıyor. Gündüz de kanepenin birinde oturuyor.
Geceleri soğuk olur diye düşüne düşüne aşağıya doğru indim.
Tunusbağı ‘na dönmeden bizim Nuri var. Peynir, yağ, peynir, yumurta satar…
Kahvaltılık aldıktan sonra durakladım. Aklımda bir şey daha vardı. Bir şey alacaktım diye bir miktar düşündüm…
Hatırladım; bankta oturan genç adama tavuk döner alacaktım.
Karşı kaldırıma geçtim. Makul denilebilecek miktarda para vardı elimde. Ekmek arası tavuk döner aldım.
Genç adama daha yakından baktım. Sarı saçları ,sakalı kirliydi. Gözleri açık maviydi. Gömlek yakası kirliydi. Süzülmüş suratı kirliydi. Poşeti uzattım. Aldı, içine baktı.
-Neden, dedim.
-Sorma. Teşekkür ederim, dedi. Başını çevirdi. İçi eski gazete, bazı kağıtlarla dolu poşetini karıştırmaya devam etti.
Gazetelerle, yazılı kağıtlarla ilgilendiğine göre okumuştu. Üzerinde okumuş bir adam tavrı vardı. Konuşması , üslubu düzgündü.
Bir şeye bozulmuştu. Kırılmıştı. Belki de hüsrana uğramıştı. Belki de terk edilmişti. Bir daha o eve ,daha doğrusu hiçbir eve girmemeye yemin etmişti.
Kimdi? Memleketi neresiydi? Memleketinde kimlerdendi? Hangi okulu bitirmişti. Diplomasını nerede unutmuştu? Adı neydi? Kaç yaşındaydı?...
Hiçbir sorunun karşılığı, istenen cevapların önemi yoktu.
Sonsuz boşlukta bir toz zerreciği kadar hükmü bile olmayan bu yeryüzünde, İstanbul’da, Üsküdar‘da Karacaahmet mezarlığı duvarlarına sırtını dayayan genç adamın hayatı da akan trafikte savrulan bir yaprak gibi sürüklenip gidecek…