BATI'DA: "AVERROES" DOĞU'DA: "İBN-İ RÜŞT
Kurtuba’da (Endülüs Emevi Devleti’nin başkenti) 1126’da hukukçu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ve İslam dünyasının sonradan aynı ismi dedesi ve babası için de kullandığı İbn-i Rüşt, kelam, fıkıh, edebiyat, tıp ve dini ilimler tahsil etmiştir. Seneler geçtikçe metafizikle ilgilenmeye başlamış Filozoflarla yakınlık kurmuş, Aristo’yu insanları aydınlatmaya gelen bir Tanrı elçisi olarak görmeye başlamıştır. Hayatı boyunca Aristo’yu şerh etmek amacıyla “İslam ile Aristo arasında mekik dokuyarak, Kur’an-a tefsir yazar gibi Aristo’ya tefsir yazmıştır.” Onun Aristo felsefesine duyduğu bu ilgi sayesinde Batı, nasıl ki Roma’nın çöküşüyle beraber girmiş olduğu karanlık çağdan çıkışını Ortadoğu medeniyetine borçluysa, klasik Antik düşüncelerinden Aristo okulunu öğrenebilmelerini de İbn Rüşd’e borçludur.
Batı’da Averroisme olarak adlandırılan İbn Rüşd düşüncesi (İbn Rüşdcülük), Rönesans’a kadar en etkili felsefi görüş olarak Latin dünyasında ve Paris’te çok geniş bir alanda iştigal ediyordu. Onun akılcı felsefesi onu Rasyonalizmin hazırlayıcısı, objektif araştırma yöntemleri metodolojik çalışmaların öncüsü yapmıştı. Ayrıca Aydınlanma felsefesinin doğmasına neden olan düşünsel zemin de ona aitti. Buna rağmen İbn Rüşd ve İbn Rüştçülüğün İslam dünyasında Batı’daki kadar iltifat görememiş olması, İslam felsefesinin hatta “tüm dünya felsefesinin en büyük entelektüel trajedisiydi.”
İbn Rüşd öldüğünde 33 yaşında olan İbn Arabi’nin Fütuhat’ında tanışmalarını ve ölümünü nakleder. İbn Arabi’nin dediğine göre, İbn Rüşd öldüğünde bir binek hayvanı bir yanında onun naşını, öbür yanında ise eserlerini taşıyordu. Onun cesedini hayatı boyunca neşrettiği kitapları dengeliyordu… Onun ilahi ilmi ölümüne galib gelmişti...