CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

BAYRAM ŞEKERI

Gördüğümüz, duyduğumuz, sohbetiyle tanış olduğumuz eski  çınarlardan bir çınar ; arkadaşımız Sayın Engin Köklüçınar, bayramı hastanede geçirdi.  

Aradığımda telefona  muhterem hayat  arkadaşı hanımefendi çıktı;

-Şimdi uyuyor, selamınızı iletirim, dedi.  

Engin Bey son hayata bağlı, şen şakrak, kalemi ve mizah yeteneği güçlü bir gazetecidir.  Bazı gazeteci arkadaşlarının dediği gibi;

- O eski tip gazetecilerdendir. Mesleğin duayenlerinden olup haz’a  üstaddır .

Haberin mutfağında, usta çırak tertibinden yetişmiş bir gazetecidir. Dost canlısıdır. Hatırşinastır. Büyükle büyük küçük ile küçüktür. Türlü vesilelerle büyüklerin ellerinden , küçüklerin gözlerinden öpen mektuplar yazar.

Bayramda seyranda  dostlarını arar, vefalıdır. İyi bir adamdır velhasıl  çocuklar gibi şen bir insandır Engin Köklüçınar.

Bu sebeple , kendisine  hastaneyi ve hastanede uyuyarak zaman geçirmeyi (!)  yakıştıramadık.

Kendisine Allah’tan  acil şifalar dileriz.  

Değerli arkadaşımız , gazeteci, yazar  sayın  Ali Gültekin, yazısına  “Bayram şekerinin de tadı kaçtı" diyor.

Doğrudur. Nasıl olmasın ki, ucuz olsun diye şimdilerde pancar şekeri yerine şeker kamışı kullanıyorlar.

Eskiden  fakirdik ama mutluyduk. Rahmetli anam babamın iş tulumunu ters çevirir bir bir don lastiği  geçirir , pantolon yapardı. Kıçımızdaki tulumda kocaman  el kadar bir yama da olsa mutluyduk. 

Eskiden biz çocukken,   yeni alınmış parlak naylon  sandaletlerimizi sile sile  komşu çocuğu Agop ile bayram harçlığı için el öpmeye giderdik. 

Agop'un babası mezar taşı ustasıydı. İşinin ehliydi. Çevrede saygınlığı vardı. Ona Hüseyin dayı derdik. Hanımı başı dolaklı, beli bervanikli, bir hanım teyzemizdi. Bayramlarında bizlere haşlanmış renkli yumurta, şeker verirdi.  Onu loş rutubet bir odanın bir köşesinde bir sehpa üzerine koyduğu Meryem Ana ikonu önünde mum yakıp dua ederken görürdüm. Kızı Şermin ablanın uzun kara sırım saçları örgülüydü. 

Zaman geçti. Bayramlar geçti.. Herkes bir yana gitti. 

Evimiz yola gitti. Komşu evler yıkıldı. Agop ailesiyle   İstanbul’a,  Şermin Lübnan’a gelin gitmiş. 

Ali  Gültekin  tabiî ki,  ne kadar arasa Akpınar'da bayramlarda kurulan dönme dolabını , uçan motoruyla bayrak açan cesur adamları, cambazları , kılıç yutan zenciyi, uçan balon satıcılarını,  fiyatları ekmek fiyatıyla yarışan bir tutamlık  pamuk şekerleri, küçük havuzda  yarı kadın yarı balık sarı saçlı  şahmeran’ı  bulamayacaktır.

Her sabah kalktığımızda ağzımızın tadı yok. Şekerimiz tansiyonumuz yüksek. Yediklerimiz maalesef inorganik.. 

Mektup yazıyoruz Hasan'a ;   ha  Hasan' a ha sana.. Mektubu alan yok... 

Daha da kötüsü, kapıyı çalıp ;

-Bayramınız kutlu olsun komşu, diyen bir komşu , bir okur yoktur.

Ana baba olduk. Çoluk çocuklarımız artık “ tedbir" bahanesiyle kapımızı çalmıyor. Yaşlılar tecrit edildi. 

Herkes eski devirlerin, günlerin hasretini çekiyor...

Eskiden Osmanlı ülkesinde türlü milletler kendi meşrep ve şerbetince  yaşardı. Kimse kimsenin gözünün üzerinde kaşın var demezdi. Bölündük , parçalandık. Afrika, Asya, Avrupa eski  barış dolu günlerin özlemiyle “Aah  Osmanlı !" diyor. 

Osmanlı’ da  insanlar milliyetlerinden, dinlerinden, dillerinden değil,  insan oldukları için değer ve itibar görürlerdi. 

Şimdi fitne fesat boyun beraber !  Aç gözlü, muhteris küresel şirketler, ayağımızın altındaki som toprak parçalarını gasp etme hesabında. 

Kudüs bomba yağmuru altında Ramazan Bayramını yapıyor!  Kudüs  gözleri kapalı ;eski mutlu günlerin, bayramların hayaliyle Filistin'i savunuyor ! 

Siyasette  ihanet, yalancılık, iftira hakaret , yağcılık,  piçlik  sıradanlaşmış ! 

İnşallah bayramlık günlere ulaşırız bir gün. Belki biz görmeyiz ama bizden sonrakiler o günleri görür...

Ali bey, lütfen söyleyin şimdi;  güzel bir söz; yazın güzel  bir dilekçe, bayram halayının başı ben çekeyim...

<