BAYRAM ŞEKERI
Gördüğümüz, duyduğumuz, sohbetiyle tanış olduğumuz eski çınarlardan bir çınar ; arkadaşımız Sayın Engin Köklüçınar, bayramı hastanede geçirdi.
Aradığımda telefona muhterem hayat arkadaşı hanımefendi çıktı;
-Şimdi uyuyor, selamınızı iletirim, dedi.
Engin Bey son hayata bağlı, şen şakrak, kalemi ve mizah yeteneği güçlü bir gazetecidir. Bazı gazeteci arkadaşlarının dediği gibi;
- O eski tip gazetecilerdendir. Mesleğin duayenlerinden olup haz’a üstaddır .
Haberin mutfağında, usta çırak tertibinden yetişmiş bir gazetecidir. Dost canlısıdır. Hatırşinastır. Büyükle büyük küçük ile küçüktür. Türlü vesilelerle büyüklerin ellerinden , küçüklerin gözlerinden öpen mektuplar yazar.
Bayramda seyranda dostlarını arar, vefalıdır. İyi bir adamdır velhasıl çocuklar gibi şen bir insandır Engin Köklüçınar.
Bu sebeple , kendisine hastaneyi ve hastanede uyuyarak zaman geçirmeyi (!) yakıştıramadık.
Kendisine Allah’tan acil şifalar dileriz.
Değerli arkadaşımız , gazeteci, yazar sayın Ali Gültekin, yazısına “Bayram şekerinin de tadı kaçtı" diyor.
Doğrudur. Nasıl olmasın ki, ucuz olsun diye şimdilerde pancar şekeri yerine şeker kamışı kullanıyorlar.
Eskiden fakirdik ama mutluyduk. Rahmetli anam babamın iş tulumunu ters çevirir bir bir don lastiği geçirir , pantolon yapardı. Kıçımızdaki tulumda kocaman el kadar bir yama da olsa mutluyduk.
Eskiden biz çocukken, yeni alınmış parlak naylon sandaletlerimizi sile sile komşu çocuğu Agop ile bayram harçlığı için el öpmeye giderdik.
Agop'un babası mezar taşı ustasıydı. İşinin ehliydi. Çevrede saygınlığı vardı. Ona Hüseyin dayı derdik. Hanımı başı dolaklı, beli bervanikli, bir hanım teyzemizdi. Bayramlarında bizlere haşlanmış renkli yumurta, şeker verirdi. Onu loş rutubet bir odanın bir köşesinde bir sehpa üzerine koyduğu Meryem Ana ikonu önünde mum yakıp dua ederken görürdüm. Kızı Şermin ablanın uzun kara sırım saçları örgülüydü.
Zaman geçti. Bayramlar geçti.. Herkes bir yana gitti.
Evimiz yola gitti. Komşu evler yıkıldı. Agop ailesiyle İstanbul’a, Şermin Lübnan’a gelin gitmiş.
Ali Gültekin tabiî ki, ne kadar arasa Akpınar'da bayramlarda kurulan dönme dolabını , uçan motoruyla bayrak açan cesur adamları, cambazları , kılıç yutan zenciyi, uçan balon satıcılarını, fiyatları ekmek fiyatıyla yarışan bir tutamlık pamuk şekerleri, küçük havuzda yarı kadın yarı balık sarı saçlı şahmeran’ı bulamayacaktır.
Her sabah kalktığımızda ağzımızın tadı yok. Şekerimiz tansiyonumuz yüksek. Yediklerimiz maalesef inorganik..
Mektup yazıyoruz Hasan'a ; ha Hasan' a ha sana.. Mektubu alan yok...
Daha da kötüsü, kapıyı çalıp ;
-Bayramınız kutlu olsun komşu, diyen bir komşu , bir okur yoktur.
Ana baba olduk. Çoluk çocuklarımız artık “ tedbir" bahanesiyle kapımızı çalmıyor. Yaşlılar tecrit edildi.
Herkes eski devirlerin, günlerin hasretini çekiyor...
Eskiden Osmanlı ülkesinde türlü milletler kendi meşrep ve şerbetince yaşardı. Kimse kimsenin gözünün üzerinde kaşın var demezdi. Bölündük , parçalandık. Afrika, Asya, Avrupa eski barış dolu günlerin özlemiyle “Aah Osmanlı !" diyor.
Osmanlı’ da insanlar milliyetlerinden, dinlerinden, dillerinden değil, insan oldukları için değer ve itibar görürlerdi.
Şimdi fitne fesat boyun beraber ! Aç gözlü, muhteris küresel şirketler, ayağımızın altındaki som toprak parçalarını gasp etme hesabında.
Kudüs bomba yağmuru altında Ramazan Bayramını yapıyor! Kudüs gözleri kapalı ;eski mutlu günlerin, bayramların hayaliyle Filistin'i savunuyor !
Siyasette ihanet, yalancılık, iftira hakaret , yağcılık, piçlik sıradanlaşmış !
İnşallah bayramlık günlere ulaşırız bir gün. Belki biz görmeyiz ama bizden sonrakiler o günleri görür...
Ali bey, lütfen söyleyin şimdi; güzel bir söz; yazın güzel bir dilekçe, bayram halayının başı ben çekeyim...