BAYRAMLAR ÜZERİNE
Şeker Bayramı... En önemli dini bayramlarımızdan biri...
Kabul etmek lazım... Müslümanlık, bütün dinlerden daha temiz ve daha
anlamlıdır. O bağlamda insan ruhunun kötülüklerden arınması, iç
dünyasındaki kavgalardan kurtulması ve küslüklerin ortadan kalkması, hep
böyle bayram günlerinde bir anlam kazanır.
Zaman zaman eski bayramlar gündeme gelince, eski ile yeni bayramların
kıyaslamasını yapar insanlar. Hatta eski insanlar, “Nerde o eski bayramlar?”
sorusunu sorarlar.
Eski bayramları aratan veya anımsatan şey nedir?
Gerçekçi olmak gerekirse, insani değerler daha bir yüksekti eski insanların
zamanında. Saygı da daha yücelerdeydi. Bir evladın haddine miydi bir babanın
veya bir büyüğünün yanında ayak ayak üstüne atması? Yahut da annenin
babanın önünde sigara içmesi? Bu mümkün değildi. Ama şimdi annelerin,
babaların ve büyüklerin önünde fasır fusur sigara içiyor gençler.
Şayet bizim eski Lefkoşa ve eski bayramlarımızı konuşacaksak, herhalde
anılarımızı da konuşmamız gerekecek.
İkinci Dünya Savaşı sonrasının o fakir insanlarının bayramları hem
hüzünlü, hem de acılı geçerdi. Çünkü annelerin babaların evlatlarına
alabilecekleri yeni kundura paraları yoktu. Hatta yeni elbise diktirecek paraları
da yoktu. Küçükler büyüklerin küçülen elbiselerini ve ayakkabılarını giyerler,
büyükler de solmuş pantolonlarını veya elbiselerini ters yüz ederek tıpkı
yeniymiş gibi el aleme karşı yeniden dikerlerdi.
Fakirlik ayıp değildir esasında. İnsan namusu ile çalışıp evine karınca
kararınca ekmek götürebiliyor, ahlaklı ve onurlu bir hayat sürebiliyor, eşine ve
çocuklarına kol kanat gerebiliyorsa, ne mutlu o adama?
Böyle bayramlar yaklaştı mı, rahmetlik Ahmet Efendi, lunapark gibi Girne
Kapısı’na cinciraklarını, atlı karıncalarını ve sandal salıncaklarını kurar, bütün
çocuklara sevinç ortamı yaratırdı. Tabii ki küçük esnaf da şans arabalarını o
bayram yerine kurarlardı. Onun ötesinde bir sürü çadırlar ve tenteden
bölmeler kuruludu Girne Kapısı’nın hisar burçları yanına. Köftecisinden
lokmacısına, iç köftecisinden şamişi ve felafelcisine kadar herşey olurdu o
mekanlarda.
Acılar yaşamış veya feleğin çemberinden geçmiş, hatta hayattan bütün
umutlarını kesmiş insanların söyledikleri çok anlamlı ama çok da düşündürücü
sözler vardır, tıpkı darbı mesel gibi.
Bayramlar geldi mi hep o sözler gelir aklıma.
Bakınız ne der insanlar!
“Bayram gelmiş neyime?”
2
Dedik ya... Hayatla ölüm arasına sıkışmış insanların dudaklarından
dökülen laflardır bunlar esasında. Bu sözlerin bir de şarkısı ve türküsü var.
Bayramı düşünürken bir de şu sözler geldi aklıma.
“Deliye her gün bayram...”
Bu da bir başka anlama geliyor elbette. Çılgın bir hayatın içinde olan
dengesiz insanlar için söylenmiş bir sözdür o.
Olgun ve görüp geçirmiş insanlar ise şöyle derler bayram için:
“Şayet sağlığın yerindeyse, şayet seni mutlu edecek kadar paran varsa,
şayet ailenle huzurlu bir hayatın varsa, hayat senin için her gün bayramdır.”
Galiba en anlamlı sözler de bunlardır diye düşünüyorum.
Gerçek değil mi bu sözlerde ifade edilenler?
Adamın parası olmuş ama sağlığı kalmamış...
Adamın serveti ve büyük mağazaları olmuş ama hayırsız evlatlarla
cebelleşmiş, huzuru kalmamış, neye yarar para veya servet.
Tabii ki bayramla cehennem benzeşmesinde bir farklılık olması gerekir
elbette. Nasıl ki huzurlu bir insanın mutluluğu mütevazi ve olabildiğince bir
para ile yaşamasına dayanıyor, o zaman mutluz ama paralı insanın de hayatı
bayram değil, bir cehenneme dönüşür.
Bayramlar üzerine söylenecek o kadar çok sözler vardır ki...
Oturup düşünsek ve geçmişle geleceğimizi kıyaslasak herhalde çok şeyler
yazar çizeriz.
Şimdiki çocuklar bayramlara veya lunaparklara neden ilgi duymazlar?
Duymazlar, çünkü ellerinde en gelişmiş bilgisayar marifetli araçlar ve oyunlar
vardır.
Yani diyeceğim şu...
Değişen dünya değerleri ile teknik olanakları karşısında bayramların da
anlamı kalmadı. Lakin yine de dinin bir gereği olarak bayramlarımızı kutluyor ve
saygı duvarlarını korumaya çalışıyoruz, anlayacağınız.
Bütün okurlarımın Şeker Bayramını yürekten kutluyorum...