Bektaşi Tarikatının Sultan II. Mahmud Tarafından Kapatılması

18. ve 19.yüzyıl başlarındaki istikrar ortamı, 1826 yılında II. Mahmud'un Yeniçeri Ocağını kanlı bir şekilde ortadan kaldırması ile sona ermiştir. Formel kaynakların azlığı sebebiyle tarikatın kapatılmasında Bektaşiler'in Rafızi kabul edilen inançlarının önemli bir rol oynamadığı düşünülebilir. Çünkü, 16. yüzyılda Bektaşiler arasında oldukça yaygın olan  Rafızi temayüller daha sonraki iki asır içinde oldukça yumuşamıştır. Yine o dönemin büyük şehirlerinde yaşayan ulema da, önde gelen Bektaşiler'in cezalandırılmasını hiçbir şekilde vazgeçilmez bir siyasi amaç olarak görmemişlerdir. Bu durumda, tarikatın kapatılması için açıklıkla belirtilmemiş bazı sebepleri aramak akıllıca görünmektedir.

En önemli nokta hiç şüphesiz Yeniçeri Ocağı ile Bektaşiler arasındaki ilişkiydi. Yeniçeri ile Bektaşi’lerin başkentteki ilişkileri taşraya oranla çok daha yoğun olduğu için, II. Mahmud ve müşavirlerinin gözlerinden kaçamazdı. Bu şartlar altında, padişah için Yeniçerilerin bütün siyasi desteklerinin ocağın kendisi ile beraber yok edilmesi gerekmekteydi. Ancak, bu hareket sırasında nispeten az insanın öldürülmüş olması, Bektaşi’lerin resmi açıdan bakıldığında Yeniçeri Ocağı'na mensup askerlerden çok daha az tehlikeli görüldüğüne bir başka işaret sayılabilir. Yapılan askeri ıslahatın maliyeti göz önüne alındığında, Bektaşi tarikatının kapatılması ile buna mensup zaviyelerin vakıf mallarının hazineye aktarılması gerektiği görüşü de akla yakın gelmektedir. Ne var ki bu kapatılma sürecinin mali açıdan pek başarılı olmadığı gözükmektedir. Kapatılan tekkelerin komşuları olan mahalli eşraf, tekkelerin öküz, at ya da ev eşyalarını zimmetlerine geçirmişlerdir. II. Mahmud ve müşavirlerinin bu durumu daha başından itibaren gerçekçi olarak değerlendirdikleri varsayılabilir. Eğer bu doğru ise, tarikatın kapatılmasında maddi etkenler doğrudan doğruya rol oynamamış olsa gerektir. Ancak bu hadise uzun vadedeki sonuçları ile birlikte ele alındığında, tarikatın kapatılması genelde bütün vakıflara karşı yürütülecek siyasetin bir tür genel provası olarak değerlendirilebilir. Ulemanın kendi nüfuz alanına yönelik her müdahaleye kuvvetli bir direnç gösterebileceği de hesaba katılmış olmalıdır. Bu tepkinin devre dışı kalmasıyla, II. Mahmud ve müşavirleri vakıflar üzerinde daha etkin bir denetimi siyasi bir hedef olarak görmüş olabilirler. II. Mahmud'un siyasi programında ulemanın kilit rolü düşünülürse, Bektaşiler' in Rafıziliğine karşı yürütülen resmi polemik de yeni bir anlam kazanır. Çünkü bazı yüksek düzeydeki ilmiye mensupları Bektaşi tarikatının peşinen düşmanları olmamakla beraber, ulema arasında tasavvufi cereyanların halk İslam’ında aldığı şekillere karşı daha yaygın bir muhalefet vardı. Ayrıca ulemadan bazıları, Bektaşi tarikatının kapatılmasından maddi menfaatler de temin etmişti. En azından Batı Anadolu' da, mahalli olarak etkili ilmiye mensuplarının eski Bektaşi zaviyelerine ait bahçe ve tarlaları satın aldıkları bilinmektedir. Böylece, Bektaşi tarikatının ortadan kaldırılmasını, dolaylı da olsa II. Mahmud'un askeri siyasetinin bir parçası olarak görmek gerekmektedir.

 

Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Suraiya Faroqhi- Anadolu’da Bektaşilik

<