BEN İSTANBUL'DAYKEN...
Ben İstanbul’dayken Beşiktaş’ta çalışır, geceleri Üsküdar’a geçerdim.
Akşam vapurunda beş sularında , güneş solar, yorgun düşer .
Vapurlar hüzünlü yolcularını karşıdan karşıya taşır. Yolcular batan akşam güneşinde sararıp solar, ağaçtan bir yaprak daha düşer; iç sıkıntısından denizler kararır...
Ben İstanbul’dayken... Martılar ; akşam olunca rıhtımda Maraşlıyı beklerler. Maraşlı lokantacı esnafından yemek, ekmek artıklarını toplar.
Kızıl yıldızlı beresiyle Maraşlı , sırtında ekmek çuvalları taşır. O;
“ Bütün dünya’nın martıları temiz bir dünya için birleşiniz!”
sloganını patlattığında bütün kuşlar kolkola girip uygun adımla; kanat çırparak enternasyonal martı marşı söylerler :
Trap rap rap....
“...Bu kavga, en sonuncu kavgamızdır artık / Enternasyonal ile kurtulur insanlık...”
Trap rap rap...
Kızıl yıldız bereli , Castro sakallı Maraşlı, bir orada bir burada , sırtındaki ekmek çuvalıyla rıhtımda; martıların göz bebeklerinde devrilir.
Kanat çarparak, martılar yürüyüşe geçerler...
Trap rap rap...
Köprü altında yatar bir serseri..
Bir adı da var; Düzceli...
Geceden kalma ; bali çekmiş uyuşmuş elleri... Elleri elinde değil, kollar omuzunda degil; Düzceli kendinde değil...
Kalksana ulan Düzceli ! Kalk ve bak! Üsküdar’da sabah oldu...
Bülbül sesli müezzinler minarelere üşüşürler birazdan ...
Kalk Düzceli kalk!..
“ Namaz uykudan hayırlıdır...”
Düzceli bali çekip matiz olmuş ! Bu gidişle zor ulaşır köyüne...
Ben İstanbul’dayken, Üsküdar’da; çiçekçiler çiçek bağlar . Tavşanlar zıp zıp zıplar . Korkak fareler sinik dolaşır seyyar tezgahlarda.
Rap rap tavşanlar trampet çalar.
Uzun kuyruklu kurbağalar zıp zıp zıplar...
Ben İstanbul’dayken herkes bir yerlere koşardı ; vapurlara , dolmuşlara , otobüslere ...
Gene ben İstanbul’dayken akşam ezanı okunduğunda ;
...koşun kurtuluşa../...koşun duaya...
Koşuyorum...
İstanbul ‘da herkes koşuyor...
Anladım sonunda ;
Ben de kendime , kendi iç dünyama doğru koşuyormuşum meğerse ; İstanbul da bana koşuyormuş...