KENAN SÖNMEZLER

KENAN SÖNMEZLER

BENZETMEK GİBİ OLMASIN

Sabah asılarak idam edilecek mahkuma, kararın değiştiği, idamın asılarak değil, kurşuna dizilerek uygulanacağı bildirilir. Mahkum neşelenerek: “İşte buna çok sevindim. Asılmaktan korkuyordum. Boynumdan gıdıklanırım da.”
Efendim… İnsan ruhunun kurtarıcısı mizah sanatının en soylu türü, kara mizahtır. Anlaşılması ve zevk alınması en zor türdür.
Kara mizah zevki daha derinden alınır. Amacı acındırmak ya da üzüntü vermek değildir. Bütün öteki türleri gibi mizah zevki sunmaktır. İdam konulu kara mizaha gülmek, kahkaha atmak, hafiflik olmaz, asıl hafiflik güleni ayıplamaktır.
Bu gün de idam ve fıkra konulu notlarıma daldım. Bakalım neler çıkartacağım. Hınzır okurlarım bıyık altından gülümseyip, yazdıklarımı politika ve politikacılarla ilintilemeye çalışacaklar biliyorum, ancak benim öyle bir niyetim yok.
G.M Brendel, bir milyoner… Türk lirası değil… Dolar ya da Euro diyeceğiz. Hazret milyonları biriktirirken, fazla nazik davranmamış… Pervazı da olmamış… Ama ölüm döşeğine yatınca, yakında vereceği hesap aklına gelivermiş… Yüreğine bir korku girmiş. Başında ölümünü bekleyen papaza sormuş:
“Muhterem peder! Acaba hemen kiliseye bir milyon bağışlasam, cennette bir yerim olur mu?”
Papaz ciddi ciddi düşündükten sonra cevap vermiş:
“Rezervasyon garantisi veremem ama, bir denemenizi tavsiye ederim.”
Sabahın alaca karanlığı… İdam mangası mahkumu almış, hızla kurşuna dizileceği infaz yerine götürüyor. Mahkum söyleniyor: “Ne koşuyorsunuz be! Nasılsa ben gelmeden, bir şey yapamazsınız.”
İdam fıkralarında mahkum hep güçlüdür. Ruhsal üstünlükten vazgeçmez. Dünya ona vız gelir. Mahkumun güçlü oluşu, idam fıkrası dinleyen mahçup kişilerin gülme korkusunu siler.
Cellat asacağı idam mahkumundan peşin peşin özür diliyor: “Canınızı acıtırsam, lütfen affediniz!.. İşini acemisiyim… Bu ilk idamım da…”
Mahkum: “Benim de.”
Sinemada seyretmişizdir.  Amerika’nın bazı eyalet devletlerinde idam elektrikli sandalyede infaz edilir. Yine böyle bir idamın hazırlıkları yapılıyor. Mahkum-papaz görüşmesini yapmış, elektrikli sandalyeye bağlanmış. Kendisine son bir arzusu olup olmadığını soran hapishane müdürüne, nezaketle rica ediyor:
“Korkuyorum müdür bey… Lüften elimi tutar mısınız…”
Mizahın akı da karası da insan ruhunun uyarıcı ilacıdır… En dramatik olayların bile içinde ne türden olursa olsun mizah gizlidir. Brecht anlatır: “Mizah bulunmayan bir ülkede yaşama katlanılmaz.” Ancak Brecht sözü burada bitirmez, daha kötüsünü de açıklar:  “Mizah gereksinmesi olan bir ülkede ise yaşamaya hiç mi hiç katlanılmaz.”
Napolyon (1769-1821).. Fransa imparatoru… Korsikalı… Askerlikten yetişme… Savaşlarda kazandığı ünleri, aynen paraya çevirir gibi çevirip, kendisini imparator ilan eden politikacı…
Avrupa’yı karıştırıp insanlarda huzur bırakmamış. Çıkardığı savaşlar yüzünden, milyonlarca insan ölmüş. Kalanların neler çektiği daha önemli, çünkü ölen kurtulmuş denebilir. Aslında Hitler’den farkı yok. Onun daha akıllısı ve deyim yerinde ise “zarif”i … Yine de sonu sürgünde bitiyor.
Bir hapishane ziyaretinde, bütün mahkumların “yarı cezasını” affediyor. Hapishane müdürü kafayı yiyecek gibi oluyor. Öyle ya 20-30 yıla mahkum olanların yarı cazasını hesaplayacak da “ömür boyu” hapse mahkum olanların cezasını nasıl hesabedecek?.. İmparator onun da çaresini buluyor:
“Bir gün bırakın! Bir gün içeri alın!”
Bu haftayı da noktalıyoruz efendim. Haftaya görüşmek üzere…

 

<