Bilge baharatçı
Gaziantep’in bir köyünde dillere destan bir düğün yapıldı. Köyün ağası Sırım Battal, oğlu Süleyman ile
ablasının kızı Hattuç’u evlendirmişti. Karı-koca mutlu günler yaşadılar. Ama bir sorun vardı. Gelin-
görümce yani Sırım battal’ın ablası ile hanımı arasında bir yarış ve tartışma vardı. Hiç açık vermeden
birbirlerinin ayağına çelme takmaya bayılırlardı. Bu gelin-görümce şimdi dünür olmuşlardı. Sırım
Battal’ın hanımı yani önceki gelin, Sırım Battal’ın ablasına yapamadıklarını, şimdi onun kızı Hattuç’a
yapmaya başlamıştı. Bu yüzden gelin ile kaynana arasında bir didişmedir sürüp gitmeye başladı. Gelin
Hattuç kocasına, dayısına, yani kaimpederine söyleyemiyordu.
Xxxx
Köyden şehre her sabah bir minibüs, kamyon, kamyonet, bazı da özel araçlar gider, şehirde
alınacaklar alınır, satılacaklar satılır ve son araçla köye dönülürdü. Hattuç gelin kaimanasından
kurtulmak istiyordu. Köyün minibüsüne bindi, şehre gidip yeni fistanlık alacaktı. Öyle demişti
evdekilere. Eşinden bu bahaneyle izin almıştı. Yaşlı kadınlar da ona eşlik ettiğinden kocası izin
vermişti. Ama kaimana oğluna çok sinirlenmişti. Yeni fistana ne gerek var, niye kaynanası ile değil de
başkasıyla gidiyor gibi bir yığın laf etti oğluna.
Xxxx
Hattuç köy minibüsünden indikten sonra kumaş satan esnafın bedestenine doğru yürüdü. Orada bazı
pamuklulara, ketenlere, desenli, bindallı kumaşlara da baktı ve bir elbiselik de kestirdi. Lakin oradan
yan bedestene geçti. Orada baharatçılar vardı. Baharatçı İhsan amcayı tanıyordu. Babasıyla onu
ziyaret etmişlerdi birkaç kere.
Hattuç baharatçı İhsan amcaya derdini anlattı. Adam, çok belirgin olmayan tebessümüyle baktı
Hattuç’a ve ‘Sen hiç merak etme kızım. Ben şimdi sana bir ilaç veririm. O ilaç ile tez zamanda
kaimvalidenden kurtulursun’ dedi. ‘Bu ilacı ben icat ettim. Kaynana-gelin kavgasına birebirdir’ demeyi
de ihmal etmedi.
Hattuç bir şişe sıvıyı alıp aldığı elbiseliğin içine sakladı ve köyün yolunu tuttu. Önündeki engeli
halletmesine az kalmıştı. Bu ilacı kaynanasına, kaimanasına verecek ve kadın rahmete kavuşarak
aralarından ayrılacaktı. Fakat bilge baharatçı İhsan bey, Hattuç’a bir sır vermişti. ‘Kimse senden
şüphelenmemeli. O yüzden kaynanana çok iyi davranmalısın’.
Xxxx
Aradan günler geçti. Belki üç ay gibi bir zaman. Hattuç kaynanasına iyi davrandıkça, onun sevdiği
yemekleri, yapıp, fikrini aldıkça kayınvalide de Hattuç’a daha iyi davranıyor, onu kızıymış gibi sevip-
okşuyor, ara sıra da kocasına karşı onu savunuyordu. Hattuç mutluydu. Kocasıyla da, dayısı ve aynı
zamanda kaimpederi de olan kocasının babasıyla da çok mutlu günler yaşıyordu. Ama içinde bir
korku, vicdan azabı ve endişe vardı. Aylardan beri kayınvalidesini öldürmek için onun yemeklerine
zehir katıyordu. Kadın ölecekti. Hattuç aslında biliyordu. Sadece kayınvalidesi değil, herkes ölecekti.
Herkes öldükten sonra da bu hayta yaptıklarından sorgulanacaktı. Eyvah ki eyvah. Ben ne yaptım,
nasıl meseleyi halledebilirim. Bu verdiğim zehirin, tesirini izale edecek, panzehir olacak bir madde var
mıydı acaba?
Kaynanasını artık çok seviyordu. Onda bir anne şefkati buluyordu. Demek ki o kadar da kötü bir insan
değilmiş derken, aldığı elbiseliği terziye vermek için izin istedi kocasından. Tekrar şehre gitti. Terzi
kadına nasıl bir elbise istediğini alelacele anlattıktan sonra bedestene, baharatçılar çarşısına gitti.
Xxxx
‘İhsan amca, ben bir hata ettim ama, pişman oldum. Dediğin gibi ona iyi davrandım, sevdiği
yemekleri yaptım ve iş yaparken onun fikrini sordum. O da bana kızıymışım gibi davranıyor. Şimdi aile
içinde bana sahip çıkıyor. Ben bu kadının ölümüne hizmet ediyorum. Ne yapabiliriz’ dedi.
Bilge baharatçı, bu defa daha belirgin bir tebessümle Hattuç’un gözlerine baktı. Onun gözlerindeki
saadeti ve pişmanlığı gördü. Ona dünyaları bağışlayan açıklamasını yaptı.
-Üzülme kızım. Sen o ilacı başlarda, kayınvaliden ölsün diye veriyordun. Ama aranızda bir muhabbet
başladığında, o yemeğine kattığın şey zehir özelliğini kaybetti. Sevgiyle verilen zehir bile olumlu etki
yapar. Zaten ben, sizin birbirinizi seveceğinizi düşünüyordum. Korkma öldürücü değildi.