FARUK KORÇA

FARUK KORÇA

FARKLI TARAF

BİN NASİHATE BEDEL

Büyüklerinizden annenizin hayır duasını alın, babanızın bedduasını sakın almayın. Baba bedduasının tutacağına dair nasihatler hafızamda yer etmiştir. 

Biz üç kardeştik. Rahmetli babam bizleri çok severdi. Ama sevdiğini belli etmeyen, sinirli bir insandı. Kendisinden çok çekinir, bakışından dahi korkardık. Her halde benim okuyabileceğimi tahmin eder, dar gelirli bir aileden olduğumuzdan, “Seni okutmak için sırtımdaki ceketimi bile satarım!” derdi.

Bu söz beni çok duygulandırır, okuma hırsımı arttırırdı. Her babalar gününde aklıma gelen, okumaktan vazgeçtiğim iki önemli vaka aklıma gelir, rahmetli babamı hatırlarım ve gözlerim yaşarır.

DAVUTPAŞA ORTAOKULU VAKAM

Fatih, Kocamustafapaşa’da, Davutpaşa Ortaokulu 1. Sınıf’ta okurken coğrafya dersinden imtihana kaldım. Coğrafya hocam Leman Hanım’dan korkumdan coğrafya dersinden soğudum. Rahmetli babam devlet memuru olduğu halde eve ek gelir olsun diye, , kendisi engelli olmadığı halde, okulumun sırasında ve kurucusu olduğu Sakatlar Derneği ve Spor Klubü Lokalini çalıştırırdı. Ben de babama yardımcı olmak için lokalde çalışırdım. Coğrafya hocasının oğlu Ahmet, o zamanlar günün modası olan bilardo oynamak için, lokale gelirdi. Hocam oğlunu lokalde oyun oynarken gördüğünde, beni de bazen bilardo oynarken görür, oğluna da bana da çok kızardı. Bu nedenle coğrafyadan imtihana kaldım ve imtihana geç gidince sınıfta kalmış oldum. Ve okula gitmemeye karar verdim. Bunu haber alan babam bana çok kızdı ve Cerrahpaşa Hastanesi doktorlarından Sakatlar Derneği ve Spor Kulübü hayırseverlerinden Dr. İzzettin MERİÇ’in yardımı ile bana sağlık kurulu raporu aldırıp, beni engel imtihanına soktular. Dr. İzzettin MERİÇ’in ismi mevzu bahis olunca, ben tek dersten kurul kararı ile sınıfı geçtim. Babam ve Dr. İzzettin MERİÇ sayesinde okuma şevkim arttı.

PERTEVNİYAL LİSESİ’NDE 1. VAKAM 

İkinci önemli vakam: İstanbul’un köklü okullarından birçok devlet, siyaset, bilim, sanat, iş ve spor adamı yetiştirmiş Pertevniyal Lisesi’nde okurken, ikinci sınıfta edebiyat ve sosyal bilgilerden zayıf olan bir karneyi babamın korkusundan ve arkadaşlarımın aklına da uyarak, karnede tahrifat yaptım ve okuldan soğudum. Ben babamın karnede tahrifat yaptığımı anlamadığını zannettim. Okula hiç uğramayan babam, okula gidip durumu öğrenmiş, eve dönmemi bekliyor. Ben eve geldiğimde, bana, “Senin karnende zayıfların var mı?” diye sert bir şekilde sorunca, ben de doğruyu söylemek mecburiyetinde kaldım. Mahcubiyetten bundan sonra okula gitmek istemediğimi söyleyince babamdan ilk defa sert bir tokat yedim. “Eğer bir daha yalan söylersen ve okulu bırakırsan sana hakkımı helal etmem!” deyince çok korktum ve aklım başıma geldi.

Bu vaka bana “BİN NASİHATE BEDEL” oldu

Babamdan öğrendiğim Fatih Sultan MEHMET’in başından geçen hayat hikâyesi bana da ders oldu. 

İkinci dönem hocalarımın desteği ile zayıf notlarımı düzeltip sınıfı geçtim.

Orta Okulda, Lisede ve Fatih’in başından geçen hikâye bana bin nasihate bedel olmuş ve her Babalar Gününde hatırladığım ve hayatım boyunca unutamadığım bu anekdot, bu günlere gelmemde en önemli rolü oynamış ve bana ışık tutmuştur. Hayat mektebinde yürürken babamın ve annemin hayır dualarını almaya çalışmışımdır. O gün, bu gün baba bedduasından çok korkarım.

Hayat iki mevsimliktir. Biri ekme çağı ki tahsil çağıdır. Öteki de biçme devresi ki, bütün ömür süren meslek devresidir. Bu devrede ekme yok yalnız biçme var sanılır, hâlbuki asıl ekme devresi tahsil çağından sonra başlar ve biçme ameliyesini de içine alır.

Okullarda öğrendiklerimizin çoğu unutulur. Bir kısmı umumi kültür olarak kalır. Ama babalarımızın ve hocalarımızın nasihatleri hiç unutulmaz ve hayat mektebinde bizlere yol gösterir.

PERTEVNİYAL LİSESİ’NDE 2. VAKAM 

Benim de tahsil hayatımda hiç unutamadığım, yaşadığım okul müdürümüz merhum matematik hocamız ve edebiyat hocamız Zühal Hanımın hazırladıkları senaryonun, bin nasihate bedel olduğunu düşünüyorum.

Benim matematik ve edebiyat hocalarımla olan anım, okulu bitirmemde ve bu günlere gelmemde önemli rol oynamıştır. Bütün hocalarımı minnet ve saygı ile anıyorum.

Ben İstanbul’un Fatih ilçesinin en köklü okullarından biri olan Pertevniyal Lisesinde okudum. Pertevniyal Lisesi ülkemize birçok devlet, siyaset, bilim, sanatçı, spor, iş insan yetiştirmiş bir okuldur. Ben Pertevniyal Lisesinde talebe iken edebiyat dersinde sınıfın en zayıf talebelerinden biriydim. Okul müdürümüz de olan matematik hocamız merhum A. DİNÇ ve Zühal hocamız beni müdür odasına çağırdılar. Müdürümüz “Senin matematik ve fen derslerin iyi, ancak edebiyattan sınıfta kalacaksın. Edebiyat öğretmeni ile durumu değerlendirdik. Hocanın sana bir teklifi var. Bu teklif senin için bir fırsat. Dikkatle dinle.” dedi.

Zühal hocam çok zayıf bir talebe olduğumu, sınıfta kalacağımı, fen derslerinden başarılı olduğumu, ama sınıfı geçebilmek için edebiyatı başarmam gerektiğini söyleyip bana şu teklifi yaptı. Mehmet Akif ERSOY’un “SEFAHAT”, Tevfik FİKRET’in “Rübab-ı Şikeste” kitaplarını alıp, baştan-sona okumam şartıyla geçerli bir not verebileceğini teklif etti. Bunu da müdürümüzün ve fen dersi öğretmenimizin ricası üzerine yaptığını ifade etti.

Ben büyük bir sevinçle kitapları satın almak için Cağaloğlu’ndaki bir kitapevine gittim. Kitapları satın alacak miktarda param olmadığından dükkândaki görevlinin tavsiyesi ile sahaflar çarşısına gidip, kitapları yarı fiyatına alıp, hemen okumaya koyuldum. Başlangıçta sıkıldımsa da edebiyat hocamızın ikazını aklıma getirip sonuna kadar okudum ve hayran kaldım. Edebiyat dersime bütün gücümle ağırlık verip, hocama kitaplardan bahsetmeden, imtihana kalkmak istediğimi söyledim. Hocanın sorduğu soruları rahatlıkla cevaplandırmam neticesinde hayatım boyunca unutamadığım “Aferin, hak ettiğin için sana yedi veriyorum.” demesi beni onurlandırdı.

Her ne kadar mühendislik okulunu bitirmiş olsam da, yaşadığım bu olay, edebiyatı çok sevmeme sebep oldu ve beni kitap okumaya yöneltti. Konuşma ve yazma kabiliyetim gelişti. Bu köşede her yazdığım konuda yazı yazarken matematik ve edebiyat hocalarımı rahmet ve saygı ile anıyorum.

FATİH SULTAN MEHMET’İN HİKAYESİ

Osmanlı’nın Dünya’ya açıldığı, Fatih’in doğup büyüdüğü, öğrenim gördüğü, benim de baba memleketim olan Edirne, Osmanlı’nın başkentlerinden biri olup, altı bin yıllık bir tarihe sahip, Meriç, Tuna ve Arda nehirlerinin birleştiği, dönemin en büyük medeniyetlerine ev sahipliği yapmış bir kenttir.

II. SELİM’in Mimar Sinan’a yaptırdığı, zamanın en büyük ve en görkemli camilerinden biri olan SELİMİYE Camii ve yüzlerce eserin bulunduğu Edirne, Fatih Sultan MEHMET’in yaşam hikâyeleri ile anılır.

Fatih Sultan Mehmet Han çocukken çok yaramaz bir öğrenciydi. Ders esnasında yaptığı şımarıklıklarla Hocası Akşemseddin’i çileden çıkarırdı. Hocası kendisine kızdığı zaman hemen “Ben Padişahın oğluyum bana bir şey yapamazsın” deyip tehdit ediyordu. Padişaha şikâyet etmeyi edepsizlik sayan Akşemseddin, durumu II. Murad’a anlatamıyordu. Ancak gün geldi artık küçük Mehmet’in yaptığı yaramazlıklar çekilmez hale geldi.

Bunun üzerine destur dileyip II. Murad’ın huzuruna çıktı. “Padişahım size bir hususu arz edeceğim ancak hayâ ediyorum” deyince, II. Murat “Buyur çekinmeden anlatabilirsin” dedi. Bu söz Akşemseddin’i rahatlattı ve başladı olayı anlatmaya. “Padişahım oğlunuz, ciğerpareniz Mehmet çok yaramaz, onun yaramazlıkları yüzünden ders işleyemiyorum, kendisine kızdığım zamanda hemen sizinle beni tehdit ediyor” deyince II. Murad Akşemseddin’in yanına gelerek kulağına bir şeyler fısıldar.

II. Murad’ın kulağına söylediği sözleri duyan Akşemseddin çok şaşırdı. Bu ne plandı. Mümkün değildi bu planı uygulamak. Akşemseddin plan konusundaki rahatsızlığını padişaha ilettiyse de Padişah onu dinlemedi ve “Bu iş olacak!” dedi.

Ertesi gün yine derste Mehmet yaramazlık yapıyordu. Akşemseddin’in uyarısına aynı tehdit cevabını verdiği sırada Padişah ansızın kapıyı açıp içeri girdi. Bu olay karşısında Akşemseddin hiddetlenerek Padişaha bağırdı ve bu şekilde sınıfa giremeyeceğini izin istemesi gerektiğini söyleyerek derhal dışarı çıkmasını istedi. Padişah mahcup bir şekilde boynunu bükerek özür diledi ve dışarı çıktı.

Olaylar karşısında Fatih Sultan Mehmet’in nutku tutulmuş, ne yapacağını şaşırmıştı. Güvendiği babası azar işitmişti. Fatih Sultan Mehmet, allak bullak olmuştu. Az sonra kapı vuruldu ve Padişah mahçup bir şekilde içeri özür dileyerek girdi. Plan muhteşem bir şekilde işlemişti. 

O günden sonra Fatih Sultan Mehmet asla yaramazlık yapmadı. Çünkü güvendiği dağlara kar yağmıştı “Sultana bunu yapan bana ne yapmaz ki” deyip, konulan kurallara uymaya başladı. Fatih Sultan Mehmet okulun örnek talebesi oldu. Fatih’in iyi yetişmesinde AKŞEMSETTİN Hoca’nın rolü büyük olmuştur.

Kimileri bu hikâyenin bir “efsane” olduğunu, kimileri de “Padişah ile AKŞEMSETTİN Hoca’nın düzenlediği mizansendir” dese de o sahnenin yaşandığı yerde o anlatılan bu hikâyeyi dinlemek insanı çok etkiliyor. Hele ki o kapıdan girerken!..

Eğitimin ne olduğunu II.Murad kadar olamasa da; en azından kendi çocuğunu yanlış yollara sürüklemeyecek kadar idrak etmiş anne ve babalara ihtiyaç var. Unutmayalım, çocuklar şımarık doğmaz; diplomalı, maaşlı ama eğitimsiz ebeveynler tarafından şımartılır.

MEDENİ CESARET

Kimsesiz çocukların babası büyük ATATÜRK’ten yaşanmış bir anekdot:

Bir gün Milli Eğitim Bakanı Zeynel Abidin ÖZMEN’in makamına Atatürk’ün yaveri iki çocukla girer. Yaver, ÖZMEN’e bir zarf verir.

“Bay Zeynel Abidin ÖZMEN, size fakir ve kimsesiz iki çocuk gönderiyorum. Parasız yatılı bir liseye bu çocukların kaydını yaptırın.” İmza: Mustafa Kemal ATATÜRK.

Milli Eğitim Bakanı Zeynel Abidin ÖZMEN Genel Müdürü’ne “Haydarpaşa Lisesine paralı yatılı olarak bu iki çocuğun kaydını yaptırınız. Makbuzlarına “Velisi” ve ödeyen hanesine de “Mustafa Kemal ATATÜRK” adını yazarak bana getiriniz.” der.

Milli Eğitim Bakanının talimatı yerine getirilir. Zeynel Abidin ÖZMEN kısa bir mektup yazarak Mustafa Kemal ATATÜRK’e yollar. 

“Muhterem Mustafa Kemal ATATÜRK, göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkındaki emirlerinizi aldım. Ancak arkasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve cumhurbaşkanı ATATÜRK gibi birisi bulunduğu için bu iki çocuğu kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de vicdanım izin vermedi. Çocukların okul taksitlerine ait makbuzları ekte arz ederim.”

ATATÜRK Başbakan İNÖNÜ’ye “Bak, Milli Eğitim Bakanın bize ne yaptı.” der. İNÖNÜ Bakan adına özür diler. ATATÜRK “Yok. Özür dileme. Çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olsa.” der.

GEÇMİŞ BABALAR GÜNÜ KUTLU OLSUN

Mühendis ve iş adamı olmamda rahmetli babamın nasihatleri, attığı tokat ve anlattığı Fatih Sultan MEHMET’in hikâyesi önemli rol oynamıştır.

Geçen Babalar günü dolayısı ile, kahraman şehitlerimizin babaları başta olmak üzere, yüce Türk Ulusu’nun babası büyük ATATÜRK’ü ve babası Ali Rıza Efendi’yi, Fatih Sultan MEHMET’i ve babası II.Murad’ı ve rahmetli babam H. İsmail KORÇA’yı, rahmet, minnet ve saygı ile anıyor,

GEÇMİŞ BABALAR GÜNÜNÜZÜ TEBRİK EDİYORUM.

Sağlıcakla kalın.

<