Bir arif kişi
Abdullah Işıklar, bir gazeteci. Kendine bir yol tespit etmiş. Tevhid ve nübüvvet yolu. O, her hareketini, her sözünü Allah rızasına uygun mu, Peygamber sözüne, davranışına uygun mu diye irdeleyen bir arif. Alim mi? Hayır. Ama din alimi kişilerle bir arada olmuş, onlara kulak vermiş, onların faziletli davranışlarını kaydetmiş zihnine. Kur’an tercümelerinin her çeşidini, Türkçe basılmış hadis kitaplarının neredeyse tamamını almış. Her gün saatlerce onlara zaman ayırıyor ve bilgisini artırıyor ve taze tutuyor. Kendisine Bilal-i Habeşi’yi numune kişi olarak almış. Onun ifadesiyle, henüz İslam dini teessüs etmemiş ama bir Nebi var. Allah’ın ebediliğinin, bekasının ve tekliğinin, benzersizliğinin, kimseye muhtaç olmamasını anlatıyor. Bilal-i Habeşi, Habeşli bir köle. Zenci. Daha sonra ona siyah kadının çocuğu denildiğinde gidip Hazret-i Peygamber’e şikeayetçi olacaktır.
xxxx
Bilal-i Habeşi’ye hayran
Işıklar, Sahabeden Bilal-i Habeşi’ye hayrandır. Onunla ilgili olarak şunları anlatıyor:
Bilali Habeşi’yi hep düşünürüm kendi halime bakaraktan. Bilal-i Habeşi bir köle. İman etmiş. Bir köle olarak efendinsin her işine koşuyor, vazifelerini sadakatle yapıyor ama ama ona sahip olduğunu iddia eden müşrik onun iman etmesinden son derece rahatsız. Onu imanından caydırmak için akla hayale gelmedik işkence ediyor. O kızgın çöl sıcağında güneşin altında yerlerde süründürüyor. Kırbaçlıyor ve aç bırakıyor. O, Ehad Ehad diye haykırıyor. Henüz İslamiyet tesis olmamış, Herhangi bir farz yok. Sadece Allah sevgisi. Onun için ben Bilal-i Habeşi’nin Allah sevgisini yaşamak istiyorum. Biz o sevgiyle meşgulüz. Benim meclisim aşkın, sevginin, meclisidir. Bilali Habeşi’deki o Allah sevgisinin peşindeyiz.
Bilâl-i Habeşî asıl adıyla Bilal bin Rebah.
xxxx
Her şey Allah’ın takdirinde
O, her şeyin Allah’ın koymuş olduğu hüküme uygun tecelli edeceğine inanıyor. Bu konuda şu meseleyi anlatıyor:
‘Hazreti Yakup aleyhisselam, oğullarına Mısır’a girerken farklı kapılardan girmelerini tembihliyor. Bunu çocuklarını her hangi bir tuzağa düşmemeleri için yapıyor ve ekliyor. Ama yine de Allah’ın takdiri neyse o olacak’ diyor. Çocuklar babalarının tavsiyesine uydukları halde yine de yaşanacak kaderden kurtulamıyorlar. Düşünülenden, istenenden, pilanlanandan farklı şekilde gerçekleşiyor olaylar. Bu olanlar bize olan bitenin kulun bile tasarrufunda olmadığını, hükmün Allah’a ait olduğunu ayan beyan gösteriyor. Gaybı bilen Allah’tır. Biz yalnız emredileni yapmakla mükellefiz. İnşallah bu mükellefiyetimizi idrak ederek yaparız.
Aşk meclisi
Daha önceleri Cağaloğlu’daki kitapçı dükkeanında sonraları ise Beşiktaş’ta evine yakın bir kıraathanede bir araya gelmenin sebebini şöyle açıklıyor Işıklar:
‘Bak burada toplanıyoruz, merhaba diyoruz. Birbirimizi Allah için seviyoruz. Bu bir ibadettir. İbadet nedir? Allah için yapılan her hareket ibadettir.
Yoruma giren şeylerle uğraşmayalım. Buna lüzum yok. Sezai bey mesela. Asla yoruma girmez. Fikir olacak. Temel bu. Dedikodu ile meşgul olmamak lazım. Kıylü kal ile vakit harcamamak gerek.
Sevdiğinize dikkat edin. İnsan sevdiği ile beraberdir. İnsan sevdiği ile haşr olunur. Hadisi Şerif var. Birbirimizi tanıyalım, birbirimizi sevelim. Meyhane de var ama biz oraya gitmiyoruz.’
xxxx
Abdullah Işıklar, Müslümanların Müslüman olmayanlarla birleşip, ortak hareket ederek bazı Müslüman ülke ve devletlere karşı askeri harekeat yapılmasından son derece muzdarip.
Uhud Savaşında savaşçı bir kitle gelerek Peygamberimize müracaat ediyorlar. Biz de sizin safınızda yer alalım diyorlar. Hazreti Peygamber onlara niçin diye soruyor. Onlar da Müslüman olmadıklarını ama savaştan sonra ganimetlerden pay sahibi olmak istediklerini söylüyorlar.
Peygamberimiz onlara şöyle söylüyor. Siz madem Müslüman olmadınız, ben Allah’ın düşmanlarına karşı savaşacağım. Allah’ın düşmanlarını yanıma alamam, diye onların yardımını reddediyor.
Bu olayı sık sık aktarıp, Türkiye’nin Avrupalı müttefiklerinin olmasını ve onlarla müştereken Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya, Mısır’a müdahale etmesini hiç anlayamadığını anlatıyor.