BİR DEPREM VE BİR ÇİZME
Peş peşe yaşadığımız bu felaket günlerinde içimizi ısıtan hikayeler var…
Aslında bu hikâye de bizim toplumsal değerlerimizin “genetik” olduğunu gösteriyor.
Biz mazlumu severiz, gereci mazlumu sevmemiz başarımıza bazen önemli dertlerde açmıyor değil, ancak yine mazluma düşküne el uzatmak bizim fıtratımızda var..
İşte öylesine bir öykü size, duygulanmamak, mümkün değil. Öykü bittiğinde “işte biz buyuz” diyeceksiniz elbette.
Ama asıl ürküntü bu hasletlerimizin siyasal ve ekonomik nedenlerle giderek kaybolması…
Yeniden eski günlere dönmek dileğiyle bu sıcak sımsıcak öyküye dönelim;
Bir okulda, bir öğretmen öğrencilerine, kendileri seçtikleri bir konuda hikaye yazmalarını ister.
En güzel hikâye yazan öğrenciye bir çift çizme hediye edecektir. Bütün öğrenciler hikayeleri yazar ve kağıtları öğretmenlerine verirler.
Öğretmen tek tek hikayeleri okur, hepsi birbirinden güzeldir. Bir türlü en iyi olanı seçemez. Bu olayı kura ile çözmeye karar verir.
Her öğrenci bir kâğıda kendi adını yazıp çizmenin içine atar. Atılan isimler karıştırıldıktan sonra bir tanesi çekilir. Öğretmen yüksek sesle, AYŞE diye okur okumaz, sınıfta büyük alkış kopar.
Kurayı Ayşe adında bir öğrenci kazanır.
Ayşe çizmelerine sarılarak mutluluk gözyaşı döker.
Eve gittiğinde öğretmen bu olayı ağlayarak eşine anlatmaya başlar.
Eşi de: "Tamam der, bak ne güzel çözüm bulmuşsun, niye ağlıyorsun ki?"
Öğretmen anlatmaya devam eder. Hiçbir öğrenci kendi adını yazmamış. Sınıftaki en yoksul arkadaşları Ayşe'nin adını yazmışlar. Çizmeleri onun kazanmasını istemişler.
xxx
Öğretmen bu olgu gözü yaşlı okudu…
Şimdi düşünme sırası bizde…
Depremi fırsat bilim fahiş kira isteyenlere mi kızalım, fırsattan istifade her şeye fütursuzca zam yapana mı kızalım…
Yoksa eski günlere nasıl döneriz diye düşünmeye mi başlayalım…
Dua etme mutlaka önemli, ama önce aklımızı kullanıp bu dertten kurtulmak için bir seferberlik düzenlenmeli.
Bu sadece bir iyi niyet önerisi…
Bu yarayı tamir etmek için uzun yıllar gerekli…