Bir e-postanın anlattığı!..
Dünyada tüm insanların, karma karışık düşünce içerisinde olduğunu görüyorum...
Algı yönetimini benimseyerek, bağlanma duygusunu geliştirenler ve körü körüne inananlar...
Araştırma yaparak, analizleri değerlendirip, en azından beyninde “acaba?”lar oluşturanlar...
Sadece yaşamak için çaba harcayanlar, başka bir şey düşünemeyenler...
Karanlık gördükleri geleceği aydınlatmak için mücadele etmeye çalışanlar!
Bir eli yağda bir eli balda olup, “vur patlasın, çal oynasın”la ileriyi düşünmeden hayatlarını idame ettirmeye çalışanlar!
Bu konuda çok sayıda e-posta alıyorum...
Yurtiçinden yurtdışından...
Özellikle Almanya’dan yazıştığım okuyucularım, önemli tesbitlerde bulunuyor.
Bunlardan bir okuyucum çok düşündürücü ve beğendiğim bir yazı atmış bana...
Analize değer bulduğum Almanya’dan bir okuyucumun yazdıklarını sizlerle paylaşmak istiyorum...
***
İznini almadığım için adını vermeyeceğim. İşte okuyucum İ.S.’nin bana gönderdiği yazı:
“Alışkanlıklarına esir olmuş toplumlar, kısır dairelerinde mutlu olduklarını ve hep bunun böyle kalacağına inandıklarını düşünüyorum. Normal bir insan için en önemli duygu özgür irade hakkıdır. İnançlı insanlar dahi şunu söyler: Tek irade sahibi varlık, insandır ve insana kendi yaratıcısını dahi inkâr etme hakkı verilmiştir.
Bu giriş kısmı benim için aslında, tüm insanlığın sürekli içinde bulunduğu durumu ve tehditlerini yeterince açıklamaktadır.
Ama, yine de günümüze bakan yönüyle biraz daha detaylı bir analiz yapmak istiyorum.
İnsanların aptal olduğunu asla düşünmüyorum. Ancak, içinde bulundukları durumda kendilerini çaresiz hissettiklerini ve bu çaresizliğin toplum mühendisliği yapanlar tarafından itina ile kullanılarak, toplumların istenilen kalıba sokulduğunu görmekteyim.
İnsanlar er ya da geç öleceklerini bilmelerine ve kişisel özgürlüklerinin ve kendi bedenlerinin sadece kendilerine ait olduğu gerçeğini hiçe sayarak her türlü baskılara boyun eğmeleri nasıl açıklanabilir?
1. ENKOLAY YOL: Toplum mühendisliği yapanlara yüzde 100 inanmak ve hatta bu gruba ait olduğunu düşünmek veya birgün bu grubun parçası olup, tümüyle ‘Winner’ (kazanan) durumuna geçmek.
2. KOLAY YOL: Yapılan propagandaya inanarak, kendi aklını kullanmaktan vazgeçmek.
3. ORTA YOL: Yapılan baskıları aslında doğru bulmasa bile, kendi esir hayatını beğendiği ve değiştirmeye korktuğu için, her türlü baskıya boyun eğerler. BENCE HALKIN ÇOĞUNLUKLA BU GRUBA AİT OLDUĞU KANAATİNDEYİM.
4. ZOR YOL: Aklının ve vicdanın sesini dinleyen insanlar içindir.
Ben kendim hep bu zor yolu seçtim, çünkü aklımı ve vicdanımı kandırmanın beni sokacağı insan modelini sevemedim!”
***
Okuyucumun 4. maddede aktardığı “zor yol”u seçmesini onaylıyorum...
Siz siz olun, aklınızı kiraya vermeyin...
Siz siz olun, yaldızlı sözlere kanmayın...
Siz siz olun, sadece kendinizi değil, toplumunuzu, hatta tüm dünyayı düşünün...
Siz siz olun, dünyanın geçici bir mekân olduğunu unutmayın...
Benden bu kadar...