CEMAL KARABAŞ

CEMAL KARABAŞ

BİR ECEVİT HATIRASI

Eskiden "Ecevitçi"ydik.  Kara kuru siması , mütevazi duruşuyla  düz bir siyasetçiydi Bir lider olarak ilkeli, dürüst, karakter sahibiydi. Bu yüzden  kendisini  kendimize yakın hissederdik. 

Onu İnönü'yü deviren başarılı çalışma bakanı olarak gördük. Başbakan olarak gördük. “ Kıbrıs Fatihi" olarak adını dağa taşa yazdıran bir lider olarak gördük.

Türkiye’ de nisbi demokratik hareketlerin , işçi haklarındaki bazı iyileşmeler, geleceğe dair iyimser umutlar doğurmuştu. 

Halk bu çatır çatır İngilizce konuşan, işçi haklarından, grevden, toplu iş sözleşmesinden , toprak reformundan  bahseden “ toprak işleyenin, su kullananın” sloganıyla gönül okşayan adamı yalnız bırakmadı.

Ne var ki, ülkenin makus talihi bir türlü düzelmedi. Çarpık düzenin dümencileri,  türlü dümenlerle ülkeyi soyup soğana çeviriyorlardı.

Demirelli, Türkeşli,  Erbakanlı, TÜSİAD'lı yıllar... Paranın küresel  sahipleri , ülke sathında fareye kaç kediye tut oyunu oynuyorlardı.

Ülkede terör kol geziyordu. 12 Eylül geldi sonunda. 

Türkiye başbakanı  Ecevit hastalandı. Hastane kapılarında,  perişan görünür oldu. 

Onca sene Başbakan olmasına rağmen mali mülkü yoktu. Ankara’da bir dairesinin olduğu söyleniyordu. Büyük bir serveti yoktu. 

Galiba Padişah  Vahdettin   ile de bir akrabalığı vardı. Ona hain  diyenlere karşı çıkıyor, Vahdettin asla hain değildir diyerek ezberleri bozuyordu. 

Hastalık da bir insanın kaderidir. Kendisini hasta bir başbakan olarak yardımcılarının kolları arasında yürür görünce canı gönülden, bir insan olarak  üzülürdük.

Hasta bir insan nasıl göreve zorlanabilirdi ? Zorlandı !  Siyasal sisteme hakim  sermaye  çevreleri  " dürüst, şair " Ecevit"imizi ite kalka yürütüyorlar, kollarından  tutup Amerika’dan ithal Kemal Derviş" in önüne doğru sürüklüyorlardı . 

Bankalar hortumlanıyor , batıyor, yüzde yüz, yüzde dörtyüz, yüzde bin beşyüz gibi  zamları Ecevit’e saydırıyorlardı. Ecevit' ı mağdur vatandaşın önüne iterek gazlarını alıyorlardı.

Kaoslu zamanlardı. 

Hastaydım. Özel sigortam vardı.  Ankara' da özel bir hastanede ameliyat olmuştum. Eşim ve çocuklarım hastane önünde vakit geçirirken, iki yaramaz çocuğum hastane önündeki çiçekleri yolup bana vermek üzere ellerinde  buket  yapmışlardı. 

O sırada  hastane önünde bir dalgalanma olmuş, Bülent Ecevit hastaneye gelmişti. Bitkin ayakları birbirine dolaşıyormuş. İki kişi koltuğuna girmişmiş. 

Hanım karşısında birden Ecevit’i görünce şaşkınlık geçirmiş, çocukların elindeki çiçek buketini alarak "  Sen bizim ata dostu Ecevitimizsin. Buyrun" diyerek hastane bahçesinden çocukların yolduğu  çiçekleri sayın Başbakan' a  sunmuş. Ecevit fevkalade mütehassıs olmuş. Teşekkür etmiş. 

Ecevit kibar adam. Hanıma geçmiş olsun dileğinde bulunmuş. Eşim benim  hastanede yattığımı söylemiş. 

Sayın Başbakan , hemen yanındaki hastane yetkililerine talimat vermiş. " Beyefendiyle Lütfen ilgilenin" demiş. 

O sırada  ameliyattan yeni çıkmışım. Gözlerimi açtığımda irili ufaklı doktorların  ellerinde konsültasyon kartonlarıyla üzerime doğru  eğildiklerini gördüm. Şaşırdım. Her biri birer kartvizini uzatıyor, Sayın Başbakanın geçmiş olsun dileklerini iletiyorlardı . 

Teşekkür ettim. Bir isteğim yoktu. 

Ayaklarımın üzerinde bir ağırlık hissediyordum. Eşim de   hastaydı. Beni beklemekten yorgun düşmüştü. Ayaklarımın üzerine uzanmıştı. Hanıma " lütfen ayağımın üzerinden kalk" dedim. 

Çocukları sordum. Yaramazlar hemşireye göre hastane   önünde oyun  oynuyormuş... 

<