Bir gazete incelemesi
Önümde bir gazete var. İlçe Belediye başkanlığının ve siyasi parti ilçe başkanlığının kültür merkezine
koydurduğu çok sayıda bir gazete. Türkiye’nin çok satan bir gazetesi. Renkli, 26 sayfalık bir gazete.
8 sayfa, günlük Yeşilçam ve dizi oyuncularına ayrılmış.2 sayfa futbol (ayaktopu) ağırlıklı sipor
haberleri. 7 sayfa ilan ve reklam, tanıtım, duyuru için kullanılmış. Diğer 9 sayfa ise siyasi içerikli
olmasına karşılık, yine de işin magazin tarafı öne çıkmış. Gazetede bir tane haber var. Televizyondan
izlenen haberleri de saymıyorum. Bir haber var gazetede. O da değerlendirilememiş.
Xxxx
Suudi Arabistan Kıralı, her zaman uçağında gezdirdiği bir yazar-muhabiri işten attırmış.Bu yazar-
muhabir öylesine bir övgü yazısı yazmış ki, kıral, beni ilahlaştıran bir yazı diyerek adamı işten attırmış.
‘Yaranmışlığın, yağcılığın, dalkavukluğun, yalakalığın bu kadarı da fazla demiş.’
Haberin siyasi, boyutu tehlikeli elbette. Dünyadaki başka liderlere de misal olsun diyelim. Sadece
liderlere değil, işini dalkavuk, yağdanlık, yaranmışlık, yağcılık olarak yapanlara da ders olsun.
Ama bu haberi veren gazete, gazetecilik yapacağı bir fırsatı kaçırmış. Yayın Müdürünün yerinde
olsaydım, derhal o yazıyı bulup, Türkçe’ye çevirtir ve onu da haberin yanıbaşında yayınlardım. İki
tarafa da açık belge teşkil ederdi.
Xxxx
Suudi kıralının davranışı övgüye değer. Çünki bir hadisi şerife göre hareket etmiştir. Peygamber
efendimiz, ‘sizi birisi yüzünüze karşı abartılı överse, yerden toprak alıp, onun yüzüne atın’ mealinde
bir söz söylemiş.
Sezai Karakoç beyin, Fındıkzade’deki, yayınevinde akşam toplanılmış sohbet ediliyordu. Övme,
övülme konusu açıldığında, Sezai bey bir hatırasını anlattı.
‘Biliyorsunuz, Fethi Gemuhluoğlu, çok mültefit bir insandı. Tanıdığı, karşılaştığı insanlara çok iltifatlar
ederdi. Bir defasında lüks bir otel salonunda, bir münasebetle bulunuyordum. Gemuhluoğlu, da
gelmişti. Beni görünce, herkesin içinde beni çok övdü. Çok utandım. Hazreti Peygamberin hadisi şerifi
aklıma geldi. Etrafa bakındım, toprak yoktu. Olsaydı yüzüne atacaktım.’
Bu hatırayı ‘Türkiye’yi Aydınlatanlar’ adlı kitapta anlatmıştı Abdullah Işıklar. Zaten bizzat kendim de
dinlemiştim.
Xxxx
Gazetenin sayfalarını, haberlerin nasıl sulandırılmış biçimde verildiğini, ilan, tanıtım, duyuru, reklam
sayfalarının çokluğunu, televizyonda anlatılanlardan başka gazetede bir tek haber olduğunu, o
haberin de iyi değerlendirilip beslenmeden verildiğini anlattım. Türkiye’de tüm gazeteler aynı yolu
tercih ediyor şimdilerde. Bu davranışın temelinde yatan duygu ticari değil. Korku. Endişe. Etliye-
sütlüye, suya-sabuna dokunmamak isteği.
Düşünmek gerek. Bir ülkede insanların beyni, zihni, anlayış ve kavrayışı resmi algılarla iğfal edilmişse,
düşünen insan düşündüğünü söylemek için kendini yasal zırhlara sarıyorsa, yayınlar sulandırılıyorsa,
kitaplar resmi dayatmalara uygun isim ve konularda çıkıyorsa, düşünmek gerek.
Xxxx
Bu durum bizim ülkemizde olmuyor diye düşünmemek gerek. Dünyanın neresinde bu hal
yaşanıyorsa orada zulüm katranı var demektir.
Fakat ümitvar, olmakta yarar var. Sasani hükümdarı Nuşirevan da ilk iktidar döneminde son derece
katı ve zalim bir insandı. Sonra rastgeldiği, bir baykuş düğününde konuşulanları, başnazırı Destur
tarafından kendisine aktarılınca ve sarayının kapısında ağlayan yaşlı bir eşeğin derdini öğrenince
Nuşirevan değişti. Ruhunda ve zihninde, anlayış ve kavrayışında inkılap yaşadı. O günden sonra da
öylesine adil bir hükümdar oldu ki, dünyada adaletin timsali sayıldı.
Xxxx
Bu bakımdan Suudi kıralını ve davranışını kutluyorum