BİR ŞEHRİN YENİDEN DOĞUŞU
Fatih Sultan Mehmet, dönemin en iyi silahlarına ve ordusuna sahipti. Konstantinniye fethedildiğinde ganimet peşinde bir istilacı olarak değil, idealist bir lider olarak girecekti. Onu haritadan silmek değil, idealleri doğrultusunda canlandırmayı hedefliyordu, bu amaçla şehrin tahrip edilmeden devir alınmasını istedi, ama buna imkân bulamadı. Ayasofya ve diğer eselerin zarar görmemesi ve onarmak için devreye girdi. Şehrin halkına inançlarını, işlerini ve dillerini koruyarak devam edecekleri talimatını verdi.
"İstila ve fetih aynı şey değildir. Askeri zaferler sizi büyük bir medeniyet yapmaya yetmez.”
Fethin nihai gayesi Roma-Bizans-Latin medeniyetini yok etmek yerine onu çok daha ileri bir noktaya taşımaktı. Fatih tarihi iyi bilen, çok yönlü bir lider olarak sadece atalarının değil, aynı zamanda Büyük İskender’in ve Sezar'ın izlerini takip ediyordu.
Zaten bir sonraki büyük hedefi Roma İmparatorluğunun ilk başkentini fethetmek, böylece "Doğunun ve batının fatihi” olmaktı.
Bu mirası devralmasının sadece askeri başarılarla mümkün olmadığının bilincindeydi. Fatih idealleri doğrultusunda, Doğu Roma'nın eski Osmanlı'nın yeni başkentini ayağa kaldırması için hızla işe koyuldu. Yenilenen yolları, eğitim, sanat ve sağlık kurumlarıyla İstanbul çok kısa bir sürede bir çekim merkezine dönüştü.
Bir ticaret, kültür ve bilim başkenti mutluluk kapısı olarak yeniden doğdu.
Üstelik tarihi mirası, azami ölçüde koruyarak hem Orta Asya-Fars hem de Anadolu-Balkan kültürünün katkılarıyla ve tabi ki Türk karakteri ve Müslüman kimliği ile.
Kılıcınız ne denli keskin olursa olsun toplumsal barışı sağlamak ve korumak zor iştir. Kalelerin, limanların, hazinelerin ötesinde bir de gönülleri fethetmeniz gerekir.
Peygamber müjdesine mazhar olan İstanbul'un fethi, sıradan bir şehrin yönetiminin el değiştirmesi değildir. Bir çağı kapatıp, yeni bir çağı açtığının resmidir, bugün.
İstanbul'un fethi Fatih'in yegâne tutkusuydu ve bu yüzden "Ya İstanbul beni alacak, ya da ben İstanbul'u alacağım" diyerek bu yola baş koydu. Sevgili peygamberinin muştusuna nail olabilmek için adeta çırpınıyordu. Asırlar öncesinden bu fethi işaret eden kutlu mesaj şöyleydi.
"Konstantiniyye elbette fethedilecektir. Onu fetheden emir ne güzel emir ve onun ordusu da ne güzel bir ordudur."
Muharebenin en kızıştığı anda manevi hocası olan Akşemsettin, alnını secdeye mıhlayıp şöyle niyazda bulunuyordu. "Yarabbi, bu fethi, Mehmedim’e müyesser kılmazsan secdeden başımı kaldırmayacağım!"
Şairin de çok güzel ifade ettiği gibi: 'Alınların secdeye mıhlanıp alınan 'tekbir' (Allahü ekber) sesleri, hâlâ yerin dibinden fışkırıyor!'
Ceddi, Osman Gazi'nin ifade ettiği gibi: "Bu dava kuru bir cengâverlik davası değildir" Beldelerin fethi, içindekilerin gönlünü fethetmek içindir. Fatih'in muazzam başarıları, insanlara sunulan hizmetlerin yanı sıra güven ve adalet düzeni ile kalıcı hale gelmiştir.
Fatih Sultan Mehmet'e olduğu gibi Mustafa Kemal ATATÜRK'e de şükran borçluyuz. ATATÜRK İstanbul'u ikinci defa fetheden liderimizdir. ATATÜRK liderliğinde Kurtuluş Savaşı sonucunda İstanbul ikinci defa fethedilmiştir. Bu kente hizmet eden tüm yönetimlerimize teşekkür borçluyuz. Mimar Sinan gibi kente damgasını vuran mimarlar ve Çamlıca ve Taksim Camilerini İstanbul'a kazandıran Cumhurbaşkanımız ERDOĞAN İstanbul'a büyük anlam kazandırmışlardır.
Ve tabi İstanbul'u bizim yapanlar arasında Nedim'den başlayarak Yahya Kemal'i, Münir Nurettin SELÇUK da unutulmayanlar arasındadır.
Şair Nedim’in kasidesi unutulabilir mi?
Şair Nedim der ki :
“Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır
Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır
Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır”
(Günümüz Türkçesiyle)
“Bu İstanbul şehri ki, paha biçilmez ona
Tüm İran mülkü feda olsun tek bir taşına
Öyle tek bir incidir iki deniz arasında
Yeridir dünyanın güneşi ile tartılsa”
[Nedim (18. yüzyıl)]
Ya da Yahya Kemal’den söz ederken “Bir Başka Tepeden” şiirini Münir Nurettin SELÇUK bestesi ile dinlemeyi kim istemez:
Bir Başka Tepeden
“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiç bir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.”
[Münir Nurettin SELÇUK]
İstanbul'un fethinin üzerinden 568 yıl geçti. Bu kadim şehir 1918'de işgale uğradıysa da bu "işgal" olarak kaldı ve 1923'te sona erdi.
İstanbul'un fethinin 568. yıldönümünde açılışı yapılan Taksim Camii ve Çamlıca Kulesi mühendislik yöntemi ve mimari görünümüyle İstanbul'un sembolleri arasında yerini almış, Ülkemizde ve Dünya'da sayılı eserler arasına girmiştir. Bu eserleri Ülkemize kazandıranlardan ve emeği geçenlerden Allah razı olsun. Dijital kütüphanesi ve sergi alanlarıyla Taksim Camii, İstanbul'un en önemli kültür merkezlerinden biri olmuştur. Çamlıca Kulesi Avrupa’nın en yüksek kulesidir. Yakında açılış yapılacak olan Atatürk Kültür Merkezi de İstanbul’un sembolleri arasına yerini alacak ve İstanbul turizm merkezi olacaktır. İstanbul'un fethinin 568. yıldönümüne hediye edilen bu kutsal eserler hayırlı olsun.
Pek çok kiliseye karşılık sadece Ağa camisinin Taksim'e selam verdiğini gören Nazım Hikmet'in şiiri:
AĞA CAMİİ
Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
Allah’ımın ismini daha çok candan andım.
. . .
Ünlü şair Nazım Hikmet'in İstanbul'un fethine dair şiiri:
SEKİZ YÜZ ELLİ YEDİ
"İslam'ın beklediği en şerefli gündür bu
Rum Konstantiniyye'si oldu Türk İstanbul'u
Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi
Türk'ün genç padişahı, bir gök yarılır gibi
Girdi Eğrikapı'dan kır atının üstünde
Fethetti İstanbul'u sekiz hafta üç günde
O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allah’ın!
Belde-i Tayyibe’yi fetheden padişahın,
Hak yerine getirdi en büyük niyazını
Kıldı Ayasofya’da ikindi namazını!
İşte o günden beri Türkün malı İstanbul,
Başkasının olursa, yıkılmalı İstanbul!
Sağlıcakla kalın.