Bir Varmış Bir Yokmuş
Bir Varmış Bir Yokmuş sadece masallar için geçerli değildir. Kimi anma ve bayram günleri de bugün varsa bile yarın yok olacaktır. Tıpkı 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı'nın yok olduğu gibi… Yaşanılan tüm anların anı olması gibi bu bayram da sadece hafızalarda ve nadir kitapların çok okunmayan bölümlerinde kaldı. Bir zaman gelecek, bu bayramı hatırlayanların tamamı anılarda kalacak. Tıpkı Menderesler, Bayarlar ve Gürseller gibi.
İlk olarak 1963’te kutlanmaya başlayan 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı, 1980 askeri müdahalesine kadar bayram niteliğini korumuştur.
Önce 27 Mayıs’a giden süreci hatırlamakta fayda var.
Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet’in ilanını müteakip 27 yıl süren iktidarın sahibi olmuştur. 1950 yılında yapılan özgür seçimler sonucunda, bu partinin içinden doğmuş Demokrat Parti iktidarı devralmıştır. 1960’taki askeri müdahaleye kadar ülkeyi yöneten Demokrat Parti iktidara geldiğinde hedefini, Türk toplumunu ideal demokratik düzene kavuşturmak olarak belirtmiş, ancak ülke gündemi zaman içinde siyasi gerginlikler ve ekonomik sorunlar içinde kaotik bir görüntü çizmeye başlamıştır. Muhalefeti ortadan kaldırma görüntüsü veren anti demokratik uygulamalarını her geçen gün arttıran Demokrat Parti iktidarına 27 Mayıs 1960'ta Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koyarak müdahale etmiştir.
Birçok demokrasi ve özgürlük sevdalısına göre 27 Mayıs beklenen gündü. Silahlı kuvvetler bütün yurtta sabaha karşı saat 3'te idareyi ele geçirdi. Demokrat Parti yöneticileri nezaret altına alındılar. Tam bir başarı ile neticelenen hareket ilk olarak 4.30’da İstanbul radyosu ile halka duyuruldu. Bütün anlaşmalara sadık kalınacağı bildirildi. Milli Birlik Komitesi kuruldu. Meclis feshedildi. Milli Birlik Komitesi Başkanı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Başkumandanı ilan edilen Orgeneral Cemal Gürsel emeklilik izni için bulunduğu İzmir'den uçakla Ankara'ya geldi ve saat 16'da radyodan Türk milletine hitap ederek hareketin sebep ve gayesini izah etti. İhtilal, demokrasiyi buhrandan kurtarmak ve kardeş kavgasını önlemek maksadıyla yapılmıştı. Atatürk ilkelerinin çiğnenmesi son bulacak, tavizcilik yarışı bitecek, ülke çağdaş uygarlığı yakalayacaktı. Bu bir Ak Devrimdi.
Bütün şehirlerde orduya sevgi gösterileri yapılmaktaydı. Yeşilköy'den geçen İran Şahı bile “Türkiye'ye uğramamın bir sebebi de inkılap hareketinin Türk milleti için çok hayırlı olduğu kanaatimi izhar içindir.” dedi. Mutluların yanında mutsuzlar da vardı. Devrilen hükümetin İçişleri Bakanı Namık Gedik, gözaltında tutulduğu Harp Okulundaki odanın penceresinden atlayarak intihar etti.
Aradan bir sene geçti. Devrim yapılalı tam bir yıl olmuştu. Türk ordusu hürriyet mücadelesinde zaferi sağlamış, bu zafer bütün yurtta parlak törenlerle kutlanıyordu. İstanbul'da gösterilerin adresi Vatan Caddesi ve Mithatpaşa Stadyumu idi. Gece bütün şehir ışıklandırılmış, fener alayları tertiplenmiş, Hürriyet ve Taksim Meydanı'nda şenlikler gece yarısına kadar devam etmişti. Sevincin yanında hüzün de oluyordu. Beşiktaş'taki şenlikler esnasında askeri kamyonetten atılan havai fişekler bir kadını öldürmüş, biri binbaşı 7 kişiyi de yaralanmıştı.
Gürsel, 27 Mayısın birinci yıl dönümünde halka hitaben şöyle sesleniyordu: “27 Mayıs tarihimizde dönüm noktası olabilecek mühim bir hadisedir. Bunu bir iktidarın düşmesi, yeni bir iktidarın iş başına geçmesi gibi alelade bir hadise olarak değil, bize yeni bir zihniyet ve anlayış, yeni bir hamle ve heyecan getiren uyarıcı bir ihtilal olarak kabul etmemiz lazımdır. Bu yeni anlayış ve ruhla, milleti iptidai, rahat döşeğinden tevekkül ve nemelazımcılık zihniyetinden kurtarıp yeni, temiz, yapıcı ve yaratıcı bir hayata yöneltmeliyiz. Bu son imkandır. Uyanalım, karanlık zihniyetten kurtularak çalışalım. İyi şeyler için, yurdumuza bir şeyler kazandırmak için çalışalım.”
Aradan 2 yıl geçmişti ki 13 Haziran 1962’de 27 Mayıs’ın bayram ilan edilmesi yönünde kanun teklifi TBMM’ye sunuldu. Teklifin görüşülmesi ancak 1 Nisan 1963’te hükümet adına Başbakan İsmet İnönü’nün, Meclis Başkanlığına verdiği önerge ile oldu. Önergenin görüşülmesi esnasında tüm parti temsilcileri, 27 Mayıs Askeri Müdahalesini ve 1961 Anayasasını metheden, oluşturulan demokratik düzen ve özgürlük ortamını öven konuşmalar yaptı. 27 Mayıs milli bayram olmalıydı. Görüşmelerin sonunda mecliste bulunan bütün partilerin lehte oyuyla 27 Mayıs günü, “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak kabul edildi.
Bayram töreninin formatı şöyleydi; Ankara’da ilk olarak Anıtkabir, sonra Genelkurmay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi ziyareti ve Hipodrom’daki askeri geçit ve kutlamalar… Alınan kararda Hürriyet ve Anayasa Bayramı gününün resmi tatil olarak kabul edilmediği ve genel olarak kutlamaların resmi düzeyde kaldığı görülüyordu.
Aradan 3 yıl geçmişti. Gürsel artık cumhurbaşkanıydı ve 27 Mayıs Askeri Müdahalesinin amacının memleketteki olayları değiştirip bir görüşü halka zorla benimsetmek olmadığını, tam tersine memlekette zorbalığı, vatandaşları ikiye bölen davranışları, yurt içindeki düşmanlığı ortadan kaldırmak olduğunu açıklıyordu.
1965’te “27 Mayıs’ı Kutladık” başlığı altında “Bütün MBK üyeleri Anıtkabir’de kucaklaştılar” haberinde, yapılan törenlere Millet Partisi dışında tüm genel başkanların katıldığı bilgisi veriliyordu.
Zaman geçtikçe bayrama katılımlar azalıyor, kutlamalar küçük gazete küpürleri ile geçiştiriliyordu. Hipodromda askeri törenler artık yapılmıyordu. 27 Mayıs üzerinden siyasi partiler arasındaki gerilim gittikçe artıyordu. Bir taraf “Devrim sürecek!” derken, diğer taraf “İhtilale Hayır!” diyordu.
27 Mayıs milli bir bayram mıydı yoksa siyasi bir bayram mıydı? Bir otoritenin millete zorla kabul ettirdiği bayramlar yaşar mıydı? Bayramlarda tüm kitlenin mutlu olması gerekirken, bir kesimin neden yüreği kan ağlıyordu?
12 Eylül 1980 askeri müdahalesi ile sıkıyönetimin ilan edilmiş, anayasa askıya alınmış, siyasi partiler kapatılmıştı. Bir askeri müdahale ürünü olan 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı konjonktüre uygun olarak bir başka askeri müdahale sonrası sonlandırılmış oldu.
Ülkenin tüm kesimleri tarafından benimsenmemiş, kutlamaları daha çok resmi düzeyde kalmış, halkın katılımının olmadığı bir bayram Bir Varmış Bir Yokmuş olmaya mecburdu.