ASIM ÇALIK

ASIM ÇALIK

BIYIKLI KALECİ

1.93 boyundaydı. Sadece kendisi değil elleri de kocamandı. O maçtan sonra lakabı, “Sevilla Kahramanı” olarak kalacaktı. Katalanlarsa onu,”Bıyıklı Kaleci” diye hatırlayacaklardı. 1986’nın 7 Mayıs akşamı Steaua Bükreş Barcelona karşısına çıkıyordu İspanya’nın Sevilla kentinde. Kadro olarak çok üstündü Katalanlar. Üstüne üstelik kendi ülkelerinde oynayacaklardı. Tribünler de onların yanında olacaktı. 65 bin seyircinin içinde kaybolup gidecek kadar azdı Romenler.

Bükreş İngilizlerin söylemiyle maç öncesinde, “Underdog” pozisyonuydaydı. Yani galip gelmesi beklenmeyen, yenilecek olan takımdı. Barcelona’ysa açık ara favoriydi ilk düdük çalmadan. Koca 120 dakikada gol gelmeyince, o dönemki adıyla Şampiyon Klüpler Kupasının sahibini penaltı atışları belirleyecekti.

Bükreş’in kalesinde 1.93’lük bıyıklı bir kaleci vardı. Adı Helmuth Duckadam’dı. Javier Urriti Barcelona’nın file bekçisiydi. O da 1.82 boyundaydı. Penaltılar da golsüz başlamıştı. İlk iki penaltı atıldığında, Bükreş’de Majearu ve Bölöni, Barcelona’da da Jose Ramon ve Angel Pedraza fileleri bulamamıştı. Pichi Alonso ve Marcos Alonso’nun penaltılarını da kurtaran Romen kaleci kupayı takımına kazandırmakla kalmıyor, üst üste 4 penaltı kurtaran kaleci olarak dünya futbol tarihine geçerken, Guiness rekorlar kitabına da adını yazdırıyordu. Takımıyla 2 Romen Ligi, 1 Romanya Kupası ve 1 Şampiyon Klüpler Kupası kazanan Duckadam Romanya Devlet Başkanı tarafından özel bir ödülle de onurlandırıyordu.

BİZİMKİSİ de BURSA KAHRAMANI!

Çok ilginç bir PTT 1. Lig play off finali izledik geçtiğimiz Cumartesi Bursa’da. Geçen sene de penaltılara kalmıştı son şampiyonun kim olacağı, bu sene de aynısı oldu. Normal sezonu Erzurumspor beşinci, Gazişehirspor da altıncı bitirmişti. Açıkcası bizim finalde, Bükreş-Barcelona karşılaşmasındaki gibi underdog-favori kriterleri çok net değildi. Denk bir mücadele geçeceğe benziyordu. Öyle de oldu zaten. 120 dakika golsüz tamamlandı.

İşin en heyecanlı tarafındaydık artık. Erzurumspor’un kalesinde 1.88 boyunda Hakan Canbazoğlu vardı. Gazişehir kalesi ise 1.90’lık Polonya’lı kaleci Stachowiak’a emanetti. Futbolcular penaltı atışlarına kötü başladılar. Lokman dışarı atarken, Delbaye’nin penaltısını Hakan kurtardı. Sonra Gökhan Karadeniz yine dışarı attı penaltıyı. Abdülkadir de kaçırınca Erzurumspor 4 penaltıda 1, Gazişehir 3’de 2 gol yapmıştı penaltıları. Canbazoğlu Yasin’in penaltısını kurtardığında başı ve elleriyle arkadaşlarına; “Hadi artık gereğini yapın” demişti adeta.

Sonra sahneyi Fenerbahçeliler aldı. Marcio-Mert- Nobre golü yaparken,  Webo’nun penaltısı Hakan’ın ellerinde eridi yine. Oysa ki Pier 4 Nisan 2013 tarihinde Fenerbahçe’nin Lazio’yu Saracoğlu Stadında 2-0 yendiği maçta İtalyan Kaleci Marchetti’yi bir köşeye, topu da diğer köşeye yollamıştı. 2 defa şansını kullanamayan Gazişehir’in şansı dönmüş gibiydi. Artık stres onların üzerindeydi. Sekizinci penaltılar atılırken Tugay’ın penaltısına da dur dedi Hakan. Adeta canbaz gibi bir o köşeye, bir bu köşeye atladı ve tam 4 penaltı kurtararak takımını şampiyon yaptı. Üstelik Gazişehir 2 defa öne geçip maçı alacakken, ikisinde de mutlak kurtarmak zorundaydı ve kurtarışlarını yaparak inanılmazı başardı.

Penaltı atışlarında hep klasik bir tartışma vardır. Penaltıyı kaleci mi kurtarır yoksa futbolcu mu kurtarır diye! Sakın hiç kimse Delbaye, Yasin, Webo, Tugay kötü vuruşlar yaptı demesin. Açın interneti arayıp bulun Steaua-Barcelona arasındaki penaltı vuruşlarını. Jase Ramon, Pedraza, Pichi ve Marcos da bizim oyuncularımızdan pek farklı şutlar çekmemişler doğrusu Duckadam’a karşı.

Hakan belki 4 üst üste penaltı kurtarmadı ama Yasin ve Webo’nun penaltısından hangisi gol olsaydı, Süper Lige çıkacak takım Erzurumspor değil, Gazişehir olacaktı ki buna izin vermemesi gerçekten onun başarısıydı. Karar penaltılarında çok soğukanlı ve olağanüstü konsantreydi Hakan. Ne diyelim artık bizimde bir Duckadam’mımız var! Hakan Canbazoğlu...Futbola Galatasaray alt yapsında başlayan, geçen sene Yeni Malatyaspor’la şampiyonluk yaşayan Hakan, bir başka şampiyonluğu da Erzurumspor’la tattı  adını Türk Futbol Tarihine altın harflerle yazdırırken. Bu kadar can alıcı emekten sonra umalımki Hakan Canbazoğlu da terfi etsin takımı Erzurumspor gibi Süper lige ve daha nice penaltılar kurtarsın önemli karşılaşmalarda.

ÖPÜN OBRADOVİC’in ELİNİ

Bir çoklarımız için hayal kırıklığıydı. Hatta kimilerimiz için “Çantada keklik”di finale çıktıktan sonra Avrupa Şampiyonluğunun gelmesi. Ama kazın ayağının öyle olmadığını hepimiz gördük ilk üç çeyrekten sonra. Ve elbette taraflı tarafsız herkes dizini dövdü son 10 dakikadaki muhteşem çaba, motivasyon ve isteği görünce. Koç Obradovic maç sonunda, “Küçük detaylarda kaybettik” diyecekti. Haklıydı. Ama o küçük görünen detaylar aslında koskocamandı!

Öncelikle şunu masaya koymak gerek. “Takımın iyiyse, kadron güçlüyse sen de iyi hocasındır” denir genellikle takım sporlarında. İşte bu noktada Zeljko’nun hakkını teslim edelim, büyük bir saygıyla önünde eğilip ellerinden öpelim koçun. Gecen senenin o muhteşem takımı, seyircinin deyimiyle dünyanın en güzel takımı Bogdan ve Ekpe gibi 2 çok ama çok önemli oyuncusunu kaybetmişti. Bu iki karakter maç içinde her an her şeyi değiştirecek özelliklerdeydi. Bir de Pero Antic gidenler arasındaydı. Onların yerine Melli, Thompson, Guduric  ve Wanamaker katılmıştı takıma. Nicola ve Brad, Thompson ve Guduric’e göre sezon boyunca takıma daha faydalı oldular. Jason Ekpe’nin, Guduric de Bogdan’nın yerlerini dolduramadı görev, verimlilik, fayda, takıma ve takımın oyun stiline adaptasyon noktalarında. Ve maalesef finalde kazanılamadı haliyle.

ROTASYONUN ÖNEMİ

Rotasyon kelimesi futbolda ana kadronun yerine kullanılan oyuncular anlamına gelirken, bu terim basketbol’da çok farklı bir anlam ifade etmektedir. Sahaya sürdüğünüz ilk beşin dışında, ikinci bir iyi beşliye sahipseniz ve bunu oyunun ilerleyen dakikalarında karma olarak da kullanabiliyorsanız, bu sizin güçlü bir rotasyona sahip olduğunuza işaret eder.

Obradovic elinde yetersiz bir rotasyon olmasına rağmen, az oyuncuyla oyunu götürmesine rağmen, kimbilir bir 5 dakikanın daha olması bizlere 2. Avrupa Şampiyonluğunu getirecekti. Koç adına üzgünüm önemli 2 detay için. Birincisi kendi ülkesinde şampiyonluk kupasını kazanacaktı, ikincisi de Fenerbahçe’yi 2 defa üst üste şampiyon yaparak, kendi CV’sine de yeni bir yıldızlı halka ekleyecekti. Ama olmadı.

Geçen seneki finalde Ekpe Udoh tam 37 dakika süre almış; 10 sayı, 9 ribound, 4 asist, 5 blok ve serbest atışlarda %80’le oynamıştı. Keza Bogdan, 26 dakikada; 17 sayı, 5 ribound, 1 asist ile katkı vermişti. Bu seneki finalde Melli’ye 34:41’lik aldığı sürede ortaya koyduğu 28 sayı, 6 ribound, 1 asist değerleriyle şapka çıkaralım. Ancak 9 dakika oyunda kalan Guduric ve 4 dakika parkede olan Thompson’ın nerdeyse sıfır katkılarıyla geçen seneki Ekpe ve Bogdan performanslarının yanına bile yaklaşamadıklarını da vurgulamamız gerekir. Bırakın katkı vermeyi, koca bir sezon hocanın güvenini kazanamadıkları için final rotasyonunda da kullanılmamışlardır. Umarım Lig Şampiyonluğunda gerekli katkıyı sağlarlar. Hem kendilerinin hem de takımın buna ihtiyacı var çünkü.

Ayrıca takımın as oyuncularının üretkensizliği definalin kaybedilmesinde ana etkenlerden biridir. Kalinic gecen seneki finalde 28 dakikaya 17 sayı sığdırırken, bu sene 20 dakikada 7 sayı üretebilmiştir. Vesely Olympiakos önünde 8 sayı 8 ribound yaparken, Madrid’e karşı sadece 3 sayı yapabilmiş ve 5 ribaund ile oynamıştır. Özetle yenilerde eskilerde gerekli katkıyı beklenen normal seviyelerine getirememiştir. Bu kıt rotasyon uygulamasına rağmen Real Madrid zor bela geçmiştir finali Fenerbahçe’ye karşı.  İşte bu yüzden eli öpülecek hocadır Zejliko Obradovic. Umarım daha nice seneler Fenerbahçe’nin başında nice şampiyonluklara oynayacaktır. Yolun açık olsun Baba Adam!

<