ENGİN KÖKLÜÇINAR

ENGİN KÖKLÜÇINAR

BİZDEN DAHA ZENGİN ÜLKE YOK…

Bizi üretmeden, tüketmeye öyle bir alıştırdılar ki…

Saat geçmez, cep telefonlarının modellerini değiştirirler, gün geçmez, elektrikli eşyaları, hafta geçmez fotoğraf makinalarını, ay geçmez bilgisayarları, yıl geçmez televizyonların sistemlerini değiştiriverirler…

Hele ki, yeni modelleri yüksek fiyatla satarlar, üç gün sonra yarı fiyatına… Ama, arayan soran olmaz. Kim kime, dum duma… Yönetenler bu sistemi değiştiremezler…Çünkü onlar yandaşlarıdır, güçleri yetmez.

Böyle ülke mi, olur?

75-80 milyonluk ülkede, bir bu kadar da cep telefonu kullanıyormuşuz.

Yüzkarası… Kimin yüzkarası derseniz, bu ülkeyi yöneten politikacıların…

Yahu dünyanın en ileri ülkesinde böyle bir rezalet vallahi, billahi yoktur.

İsviçre gibi yüksek gelir seviyesine ulaşmış ülkede uzun yıllar yaşayan ve tatil için Türkiye'ye gelen diş hekimi arkadaşım, böbürlene böbürlene "komşu çocuklar bizim eve renkli televizyon seyretmeye gelir" diyor.

Bu eğitim düzeyindeki diş hekimi bile bunu gururla söylüyor. Düşünmüyor ki, İsviçreli renkli televizyonu evine niye almamış. Çünkü devleti yönetenler disiplinli. Önce üretelim, sonra tüketelim demişler. Politikacı halkını böyle yönlendirmiş.

Ama aptal kafamızı değiştirecek, bizi büyük Atatürk'ün "çağdaş ülkelerin üstüne çıkaracak" ilkelerini bize öğretecek politikacılar çıkmamış. “Yiyelim, içelim, gezelim, kâm alalım dünyadan” siyaseti, devlet politikası olmuş...

Sakallı Celal'e kurban olayım: "Biz doğuya giden gemide, batıya koşarız, sanırız ki, batıya gidiyoruz." demiş. Ne kadar doğru. Batı, batı diyerek şarklılaşmayı sürdürürüz.

500 TL ücret alan insana, sıfır kilometre bir araba satmak için otomobil şirketleri ve bankacılar kıyasıya yarışıyor. Çoluk çocuğun elinde cep telefonu, asgari ücretle çalışan insanların dudağında Amerikan sigaraları hem de karı-koca… Bu mucizeyi yaratanları anlamak mümkün değil. “Beceri Nobeli’ni alacak insanlar bunlar.

Önce yalnız ve yalnız kendimizi düşünüyoruz.

Trafikte de böyleyiz, piknik yaparken de böyleyiz, Önce ben, sonra yine ben, hep ben…Hiç kimse bizi ilgilendirmiyor, hele gelecek kuşaklar hiç.

Önce astığımız, sonra ardından gözyaşı döküp heykelini diktiğimiz Adnan Menderes Amerika'ya resmi bir ziyaret için gittiğinde, kurmayları "Efendim, alışverişe niçin çıkmıyorsunuz?" dediklerinde "Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, yabancı bir ülkede asla alış-verişe çıkmaz" demiş…

Allahaşkına, Atatürk bizim değil mi? İsmet Paşa, Fevzi Paşa, Kazım Karabekir, Rauf Orbay bunlar bizden değil mi?

Atatürk malını mülkünü ülkesine bağışladı. Fevzi Paşa, Maçka'da mütevazı bir evde, Rauf Orbay kira evinde ölmedi mi? Kazım Karabekir evinin bahçesinde sebze-meyve yetiştirmedi mi?

Bunlar kesin bizden değil. Herhalde uzaydan geldiler. Zaten bu ülkeyi kurtarıp da Cumhuriyeti kuranlar arasında öyle anlaşılmayan bir bağ vardı ki, o kuşak, vatanından başka sevgili bilmedi.

Oysa şimdi 10 ay bakanlık yapanlar, 10 sülalesine yetecek arpalıkları hazırladıkları yetmiyormuş gibi, evlatlarını dış ülkelerde okutup dolar milyoneri yapıyorlar… Ondan sonra da, vatan, millet, hak, hukuk, Kur’an, İslam diye diye namus tacirliği, doğruluk dürüstlük dersi veriyorlar..

Ahh, ahh... Bir karnım daha olsa da, yırtsam.

<