BİZİM SEÇİM VE PERONİZM
Genç kuşak pek hatırlamaz....
1999’yıllına kadar özelde Arjantin’de aslında genellikle Güney Amerika olmak üzere tüm dünyayı yakıp yıkan bir siyasal yapıydı Peronizm…
Öylesine bir yapıydı ki; faşizm boyutunda dehşetli otoriter bir yapı olmasına rağmen geniş işçi kitlelerinin, işin ilginç yanı da aynı zamanda orta ölçekli sanayicinin saygısını ve sevgisini kazanmıştı.
Peronizm Arjantin’de 1946-1955 arasında ve 1973-1974'te devlet başkanlığı görevinde bulunan Juan Peron 'un popülist ve milliyetçi politikaların sonucu fırtına gibi esti. Yani Peron, hem sağcı hem de solcu politikaları başarıyla uyguladı. Her nedense Türk siyaset bilimcileri bu ilginç yapılanma konusuna nedense pek ilgi göstermedi.
Bu politikayı savunanlara Peronist dendi. Bu dönemde Peronistlerin sağ ve sol kanatları arasında şiddetli çatışmalar baş gösterdi. Peronistler 1983 başkanlık seçimlerinde başarılı olamadılarsa da 1989'da Peronistlerin adayı El Turco lakaplı Carlos Menem seçimleri kazandı ve Peronist siyasal yapı yeniden yaşam buldu.
Peron büyük bir aşkla bağlandığı Eva Peron’la beraber tüm dünyanın dikkatini çekti.
Peronizm çok iyi bir siyasal yapımıydı?
Hayır; aslına siyasetin ve magazinin iç içe geçtiği bir “nasyonal sosyalist” yapıydı demek pek yanlış olmaz. Ama Arjantin işçi dünyası ile orta ölçekli iş dünyasını barıştırmayı başarmış bir kişiydi. Peron. Yan, bir sentez ustasıydı.
Peron’un karısı Eva ile olan aşkı filmlere romanlara bile konu oldu
Bu büyük aşkın anlatıldığı ve ünlü şarkıcı Madonna’nın oynadığı “eva” adlı müzikal büyük bir seyirci, kitlesine ulaştı
Ama Peron’un temelini attığı Arjantin 50 yıla yakın bir zamandır hiper enflasyon ve siyasal çalkantılarla boğuşuyor.
Peron’un sağ-sol siyasi işbirliği bizde de ilk kez Özal’ın “4 eğilim” politikasıyla , sonrada “Erdoğan’ın ilk yıllarında sağ-sol karışımı siyası yapılanmasıyla gündeme geldi. Ama her iki liderde siyasal bir gelecek bırakamadı.
Türkiye’de ise ülkemizin kurtarıcısı ve cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk dışında tarihe eksiksiz bir iz bırakan başka bir siyasi kimlik çıkmadı.
Ama ne yazık ki; bugünlerde neredeyse “Kemalizm” sözcüğünü kullanmak dahi suç haline getirilmeye çalışılıyor. Ve yine ne yazık ki; siyasiler Atatürk adını bile zorunlu olmadıkça zikretmemeye dikkat ediyor.
Oysa Kemalizm bugünün dünyayı yakıp yıkan liberalizm, kapitalizm, komünizmi gibi tüm “izm”lerin tek alternatifi konumunda.
Atatürk’e karşı, bir isim arayışında olanlar zorlama isimleri gündeme taşıdı.. Adını sık sık hatırlatılan, bir siyasi facia sonucu idam edilen DP’nin Başbakanı Adnan Menderes sık sık telaffuz edildi. Bir siyasal yapıdan çok o vahşi idam nedeniyle ismi zihinlere kazındı. Her seçim döneminde Menderes adı” siyaset malzemesi” yapıldı. Ancak ismini zikredilen Demirel, Özal ve Erdoğan gibi siyasal isimler tüm zorlamalarına rağmen kendilerince bir “Menderesizm” felsefesi üretmedi… Ayrıca kendileri de derin siyasi izler bırakmayı başaramadı.
Şimdi seçimler yaklaştı. Sahnede yine rahmetli Menderes var, Seçim günü özellikle 14 Mayıs seçildi; yani Menderes’in iktidara geldiği gün.
14 Mayıs’ta yapılacak seçim AKP tarafından “Menderesizm” yarışına döndürülmeye çalışılıyor.
Ve ne yazı ki;; Türkiye’de “tek siyasal felsefe ve iz bırakan Kemalizm’e” karşı olmak bazı aklı evvellerce karşı devrimcilik sanıldı. Sık sık sağ-ve sol karşı devrimciler bunu koz olarak kullandı.
Atatürk karşıtlığının hızla yükseldiği bu dönemde Türkiye’de hem sosyal yapı hem ekonomik yapı hızla çöktü.
Türkiye’de iktidar ve muhalefet, mutfak yangınını söylemiyle, süper gökdelenler yapılarıyla , paralı otoyollar demagojisi ve üzerinden geçilmeyen köprüleriyle, ülke kalkınmasına fazla bir katkısı olmayan maliyeti yüksek inşaat sektörüyle kendisine siyasi alan üretmeye çalışıyor…
2002 yılında FETO’cuların taşımasıyla iktidara gelen AKP, 15 Temmuz sonrasında da onların bıraktığı tarikat politikasını sürdürmesi nedeniyle doğal olarak İran ve Afganistan örneği akıllara gelince le geniş yığınlarca kabul görmedi
İhtilal yapmaya kalkarak rezil olan FETO yapılanması aslında sadece “dış güçlerin beslediği” bir teolojik bir örgütlenmeydi. Öte yandan “seküler” olduğunu öne süren PKK ise en vahşi şekilde terör üretiyor ve bu şeri örgütle işbirliği yapmaya çalışıyordu.
Aslında, bu FETO isimli tarikat yapısı Güney Kore’de sosyal ve dinsel yapıyı tümden değiştiren Moon tarikatı ile eş değerdi ve aynı kaynaktan besleniyordu…
FETO kalkışmasının ardından gözler şimdilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çevrildi.
Erdoğan, dayandığı alt yapıyı referans alarak, acaba bir telojik temelli “Erdoğanizm” inşa mı edecekti?
Bir kaç deneme yapıldı, siyasal yapının temelsiz olması, referans alınan felsefenin değişik tarikatlar tarafından farklı farklı yorumlanması nedeniyle bu yapılanma kısa sürede çöktü.
Dayandığı kitleyi canlı tutamak, büyük sermayeyi mutlu etmek çabası, ayrıca laik bir ülkede teolojik bir yapı kurmaya çalışması tam bir hayal kırıklığına dönüştü.
Bugünlerde seçim var. TV ekranlarını dolduran yorumcuların anlattığı kadarıyla seçmen kısa sloganlara ucuz vaatlere yani siyasal yemlerle kandırılabilen bir kitle olarak görüldüğü saptanıyor.
Bu yaklaşım kendisine siyaset bilimcisi diye yorumcuların seçmeni tanımadığının bir göstergesi,
Oysa bu seçimde çok ciddi felsefi bir arayış ve yarışı var…
Özellikle “Z Kuşağı’nın başını çektiği geniş seçmen kitlesi belki iki seçim sonrası Türkiye için bir “sosyal siyaset” belirleyecek. Çünkü o günlerde egemen güç onlar olacak.
Laik, sosyal ve hukuk devleti toplumsal yaşamı belirleyen siyasi felsefenin önemli adımların birileri…
Türk entelektüalizmi kısa sürede bir temel felsefe belirleyemez ise laiklik, hukuk, sosyal yapı bugün olduğu gibi büyük çapta erozyona uğrayabilir.
Bu seçimde Türkiye’nin gelecekteki siyasal yapısının oluşması için ilk adımı gibi görülüyor.
Eğer siyasi iktidarı kazanabilmeyi çarşı pazara bağlarsanız sadece “belediye zabıtası hükümeti” kurabilirsiniz…
Ve o partiler bir tabela partisi olur ve genel başkanları gittikten sonra sadece küçük çıkarları olan ve macera arayan “çıkarcı küsurat grupları” olarak siyaset mezarlığına defnedilir..
Onun için sadece siyasi kimlikleri olan partilerde Türkiye’de uzun soluklu olabildi.
Onların sayısı iki. Evet sadece 2….
Galiba onlarda son demlerini yaşıyor.