BU DA GEÇER YAHU
Salgının yaşamımızı zorladığı günlerde Mübarek Ramazan Bayramı münasebeti ile Farklı Taraf köşemizde okuyucularıma mesleki, siyasi ve sosyal tecrübelerime dayanarak bazı kitaplardan ve mecmualardan faydalanarak faydalı bilgiler sunmaya çalışıyorum.
Halkımıza faydalı olmaya çalışan yöneticilerimize destek olmaya, hatalı ve olumsuz vakaların üzerinde durmamaya gayret ediyorum. Bu nedenle de Farklı Taraf olduğumuzu iddia ediyorsunuz ama yanlı yazıyorsunuz diye eleştiri de alıyorum. Ancak içinde bulunduğumuz zaman hepimizi çok dikkatli olmamız gereken bir zamandır. Bazıları gibi devamlı Devleti yönetenleri sert bir şekilde eleştirmek hatalı ve olumsuz vakaları hemen hemen her gün tekrarlamak hem bizler için zor şartlarda görev yapmaya çalışan insanlarımızı, hem de halkımızı olumsuz düşüncelere sevk edip maneviyatımızı bozabilir. Bu konuya çok dikkat etmek gerekmektedir. Zira halkımız bir yandan işini kaybetme korkusu yaşarken bir yanda kısıtlı yaşam koşulları nedeni ile zor günler geçirmektedir. Mümkün olduğunca olumlu yazmaya çalışsam da önemli bulduğum bazı hususları, ilgililere hatırlatmak istiyorum. Salgın nedeni ile kamu hizmetleri maalesef ağırlaşmış, aksamaya başlamıştır. Nasıl ki sağlık hizmetlerinde çalışanlar hayatlarını hiçe sayarak amansız mücadele veriyorlarsa, diğer kamu görevlilerinin de fedakârlık yapmaları gerekmektedir. Maalesef çalışma saatlerinin düşürülmesinin yanı sıra nöbetleşe çalışma sistemi işleri aksatmakta, piyasa olumsuz yönde etkilenmektedir.
Salgın dolayısı ile küçük esnafın işleri uzun zamandır kısıtlı geçim zorluğu çeken bu kesime bir vergi yüklenirse o devlet sosyal devlet hüviyetini kaybeder. Salgın yalnızca küçük esnafı değil, iş insanlarını da zora soktu. Gıda sektörü dışında bütün sektörler, az ya da çok, zora girdi. Giderlerini karşılayamayan firmalar kepenklerini kapatmaktalar. Bu arada en çok zora giren kısım emekliler oldu. Zira doğalgaza, suya gelen zamlarla emeklilerin durumu içler acısı hale geldi.
Salgın yalnızca Ülkemizi değil bütün Dünya ülkelerini vurdu.
Ülkemizde çok şükür aşı tedarikinde de risk gruplarına göre aşılanmada sağlık alt yapısı ve özverili sağlık ordusu ile Dünyada en iyiler arasında yer almaktadır.
Millet canı ile uğraşırken ve sağlık ordusu bakımından hastanedeki hastabakıcıya kadar cansiperane mücadele verirken, iktidarı yıpratmak adına yıkıcı davranışlarda bulunmak insanlıkla bağdaşmaz.
Her şeyi Devletten beklemek doğru değildir, ancak Devlet çalışma sistemlerini hiç vakit kaybetmeden bu olumsuz koşullara uygun hale getirmelidir. Dijital internetten faydalanarak bürokratik işlemler derhal azaltılmalıdır. Zira resmi dairelerde kısıtlı çalışma nedeni ile işler aksamaktadır. Bankalarda nasıl ki ıslak imza olmadan bazı işlemler internet yolu ile halledilip tasarruf sağlanıyorsa resmi kurumlarda da birçok işlem internet yolu ile halledilse trafik dahi rahatlatılmış olur.
Ayrıca hepimizi umutlandıran reform çalışmaları böyle zamanda hızlandırılmalıdır.
Bu salgının yarattığı olumsuz koşullar devam edecekmiş gibi özel sektörde olduğu gibi Devlet sektöründe de bürokratik işlemler gözden geçirilmelidir.
Bilhassa baştaki idarecilerin yetki ve sorumlulukları arttırılmalı ve vatandaşa hizmet hızlandırılmalıdır. Bu sayede sağlanacak tasarruflarla mağdur durumda olan işçi, esnaf ve işverenler desteklenebilir.
Kendi uzmanlık alanım olan mühendislik, mimarlık ve müteahhitlik hizmet sektöründe işlemler durma noktasına gelmektedir. Malum olduğu üzere bu sektör ekonomimizin lokomotifidir. Eğer bu sektör bu derecede performans gösteriyorsa, diğer sektörlerin hali nicedir, düşünmek dahi istemiyorum.
Tabii ki sağlık, ihracat ve gıda sektörlerinde çalışmalar memnuniyet verici seviyededir. Ancak, resmi kurumlarda işlemlerin hızlandırılması bu zor şartlarda sinir sistemi yeterince gergin olan halkımızın moralini etkileyecektir. Ben bunları bir kısım çevrelere yaranmak veya kamu kesiminde görev yapanları eleştirip, morallerini bozmak için söylemiyorum.
Kendi çapımda bir işveren ve İşverenler Derneği Başkanı olarak tespit ettiğim müşahedelerimi duyurmak istiyorum. Bu yazımı okuyup beni haklı bulanların da çevrelerine bu önemli hususları duyurmalarını istirham ediyorum.
Bir örnek vererek bu konunun önemini vurgulamak istiyorum. İnşaatları denetleyen Yapı Denetim Kuruluşlarıyla görevlendirme havuz sistemi ile T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılıyor. Pendik'te görev yapan şirkete, Silivri'deki inşaatların, Silivri'de görev yapan şirkete Pendik'teki inşaatların yapı denetim görevinin verilmesi anormal bir masrafa ve zaman kaybına sebep veriyor. İstanbul gibi bir şehirde Silivri'den Pendik'e ancak dört saatte gidilebiliyor. Bir de bunun geri dönüşünü düşünürsek zamanında yapılması zorunlu olan yapı denetim görevinin yerine getirmesi imkânsız hale gelebiliyor. Buna benzer yüzlerce hatalı uygulama düzeltilecek olursa zorunlu olan masraflardan önemli miktarlarda tasarruf sağlanabilir. Böyle zamanlarda en önemli kaynak tasarruftur. Bıçak kemiğe dayanmadan tasarruf önlemleri alınmalıdır.
Bazı kişi ve kurumların yeteri kadar sorumlu davranmaması ve bu salgından sorumlu olduğunun farkına varmaması, sıkıntıların büyümesine neden olmaktadır.
Şimdi umut yerine korkuyu egemen kılarak bu salgının önüne geçmeye çalışmak, gerçekleri dile getirmek yerine tehlikeyi görmezden gelmeye, doğru bilgi yerine denetimden geçmiş, sansüre uğramış bilgi sirkülâsyonu gelecek umudumuzu yok edebilir.
Umutlarımızın gerçekleşmesi için çok daha fazla çalışmamız, doğruya ve güzele erişmek için çok daha fazla emek harcamamız gerekmektedir.
Geçen yüzyıllarda salgın hastalıklara karşı karşıya kalan insanlar ancak tanrının onlara yardım etmesini umut ederlerken, bugün halen modern tıp sayesinde salgını durdurabileceğimizi umut etmekteyiz. Bu nedenle umudumuzu kıracak söylemlerden mümkün olduğu kadar uzak durmalıyız.
Dilerim sevgi ve umut insanlık var oldukça varlığını korur ve insanlık bu beladan kurtulur diyor ve tarihe geçen sözü hatırlatıyorum:
“BU DA GEÇER YAHU”.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
HAFTANIN ŞİİRİ
BANA NE ELİN HANINDAN, HAMAMINDAN,
SENİN MALIN, MÜLKÜN, BENİM NEME GEREK.
YARIN ÇOK GEÇ OLMADAN,
BU GÜNÜN DEĞERİNİN BİLMEK GEREK.
BU KISA ÖMÜR SON BULMADAN,
SAĞLIĞIN KIYMETİNİ BİLMEK GEREK.
TARİHİ ŞÖYLEŞİ
Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir köye varır. Karşısına çıkan insanlara, kendisine yardım edecek, yemek ve yatacak yer verecek birileri olup olmadığını sorar. Köylüler, derviş’e, kendilerinin de fakir olduklarını, evlerinin küçük olduğunu söylerler ve Şakir diye birinin çiftliğini tarif edip, oraya gitmesini salık verirler. Derviş yola koyulur, yolda birkaç köylüye daha rastlar. Onların anlattıklarından, Şakir'in, o yörenin en zengin kişilerinden biri olduğunu öğrenir. Bölgedeki ikinci zengin ise, Haddad isimli bir başka çiftlik sahibidir. Derviş, Şakir'in çiftliğine varır. Çok iyi karşılanır. İyi misafir edilir, yer, içer ve dinlenir. Şakir de, ailesi de hem misafirperver hem de gönülleri zengin insanlardır. Sonra tekrar yola koyulma zamanı gelir ve derviş Şakir'e ve ailesine teşekkür ederken, "Böyle zengin bir insan olduğun için hep şükret." der. Şakir'den ise şöyle bir yanıt alır: "Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen, gerçeğin kendisi değildir. Bu da geçer." derviş, Şakir'in çiftliğinden ayrıldıktan sonra, bu yanıt üzerine uzun uzun düşünür. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra, derviş’in yolu yine aynı yöreye düşer. Şakir'e uğrayıp, ziyaret etmek ister. Yolda karşılaştığı köylülerle konuşurken, köylüler: "Haaaa o Şakir mi? O iyice fakirleri, şimdi Haddad'ın yanında çalışıyor." derler. Derviş, hemen Haddad'ın çiftliğine gider. Şakir'i bulur. Eski dostu yaşlanmıştır. Üzerinde eski püskü giysiler vardır. Geçen süre içinde bir sel felaketinde bütün sığırları telef olmuş, evi barkı yıkılmıştır. Toprakları da işlenemez hale geldiği için, tek çare olarak, selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Haddad’ın yanında çalışmak zorunda kalmıştır. Bu süre zarfında Şakir ve ailesi, Haddad’a hizmetkârlık yapmaktadırlar. Şakir, derviş’i, bu kez son derece mütevazı olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır. Derviş, vedalaşırken, Şakir'e olup bitenlerden ne kadar çok üzgün olduğunu söyler ve Şakir'den şu yanıtı alır: "Üzülme. Unutma, bu da geçer." derviş, gezmeye devam eder ve aradan uzun yıllar geçtikten sonra, yolu yine aynı bölgeye düşer. Öğrendiklerinden şaşkına döner. Bir süre önce ölen Haddad, ailesi olmadığından, bütün varını yoğunu, en sadık hizmetkârı ve eski dostu Şakir'e bırakmıştır. Şakir, Haddad’ın konağında oturmaktadır. Kocaman arazileri ve binlerce sığırı ile yine o yörenin en zengin insanı olmuştur. Derviş, eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar çok sevindiğini dile getirdiğinde yine ayni yanıtı alır: "Bu da geçer." Birkaç yıl sonra derviş yine Şakir'i arar. Ona bir tepe gösterirler. Tepede Şakir'in mezarı vardır ve mezar taşında şöyle yazmaktadır: "Bu da geçer." Derviş, üzgün bir şekilde, "Allah Allah, ölümün nesi geçecek?" diye düşünür ve gider. Ertesi yıl, derviş, Şakir'in mezarını ziyaret etmek için geri döner ama ortalıklarda mezar falan kalmamıştır. Büyük bir sel gelmiş, bütün tepeyi silmiş süpürmüş ve Şakir'in mezarından geriye hiç eser kalmamıştır. O yıllarda, ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Bu öyle bir yüzük olacaktır ki, sultan mutsuz olduğunda umudunu tazeleyecek, mutlu olduğunda da, mutluluğun rehavetine kendini kaptırmasını, tembelliğe düşmesini önleyecektir. Hiç kimse, sultanı tatmin edecek böyle bir yüzük yapmayı başaramaz. Sultanın adamları bir gün bilge derviş’i bulurlar, yardım isterler. Sultan yüzüğe fena halde takmıştır. Derviş, sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazar. Kısa bir süre sonra, yüzük sultana sunulur. Sultan önceleri hiçbir anlam veremez; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya takılır gözü. Üzerinde biraz düşünür ve yüzü aydınlanır. Büyük bir mutluluk ışığı parlar gözlerinde. Sonunda tam da istediği gibi bir yüzüğü olmuştur. Yüzüğün üzerindeki yazı mı?
Sağlıcakla kalın.