BU GİDİŞ NEREYE
Okumuyoruz, okumuyoruz, okumuyoruz.
Ama konuşmaya gelince mangalda kül bırakmıyoruz ve her şeyi biliyoruz.
”Az bilmek için, çok okumak gereklidir.” der, Montesquieu. Biz okumadan her şeyi biliyoruz. Eğer okumadan biz her şeyi biliyorsak, hiçbir şey bilmiyoruz demektir.
Bir şey sorulduğunda “kusura bakmayın, ben bu konuyu bilmiyorum” diyen çok az insana rastlamışımdır.
Peki okumadan, araştırmadan nasıl her şeyi bilebiliyoruz? Karşımızdaki de okumuyorsa, araştırmıyorsa “hayır sen yanlış biliyorsun, doğrusu budur” diyemiyorsa elbette her konuda ahkam kesebiliriz. Kim tutar bizi?
Düpedüz cahil cesareti diyebiliriz.
O yüzden ortalık yalan yanlış bilgiyle dolu değil midir zaten? O yüzden televizyondaki tartışmalar seviyesiz değil midir?
Politikacısından aydınına, okumuşundan, cahiline kadar bilgi kirliliği almış başını gidiyor. “Bir dakika kardeşim sen ne yapıyorsun” diyecek kimse bulmakta güçlük çekiyoruz, özellikle son zamanlarda.
Toplam 50-100 kelimeyle hayatımızı idame ettiriyoruz.
Yazarımız bizden biraz daha fazla biliyor. O da topu topu 200- 300 kelime
“Bir insan ne kadar çok kelime bilirse zekasını o ölçüde kullanmış olur.” der, Namık Kemal.
Ya aydınlarımız?
Onlar ne yapıyorlar bu durumda? Bu soruya ben hiç tereddüt etmeden “Aydın var mı ki, bir şey yapsın” diyebilirim.
Aydın tanımını; Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli, münevver, entelektüel ve mütefekkir olarak geniş bir şekilde ele alırsak, aydın sıkıntısı çektiğimizin biraz daha ayırdına varabiliriz sanırım.
Sadece birkaç kitap okuyup, “dünyayı ben yarattım” edasıyla orada burada ahkam kesmek “aydın” olmaksa eğer, böyle “aydın” olunabiliyorsa bir şey diyemem ama bunun böyle olmadığını kesin bir dille söyleyebilirim.
Aydın, sürekli okumalı.
Aydın, düşünmeli, kıyaslamalı.
Aydın, ileri görüşlü olmalı. Yani çağdaş değil, çağlar üstü düşünebilmeli. Hiçbir ideolojinin ve fikrin esiri olmamalı.
“Yeni bir şey öğrenmeden geçirdiğim bir gün, güneşin doğmasında bir hayır yoktur” diyor Hz. Ali.
Her gün yeni bir şey öğrenmek… İşte hayatın anlamı.
Bir de bilim insanı sorunu var. Gerçek anlamda kaç alim, kaç bilim adamı yetiştirebildik?
Önce ilim adamı mı, bilim adamı mı diye bir düşünelim isterseniz. Aslında arasında bir fark yokmuş gibi görünse de, ince bir çizgi ver arasında.
İlim madde ve manayı birleştiren bir tanımdır, bilim ilimin maddeye indirgenmiş halidir.
Kavramları iyi anlayabilirsek, içini doldurmak o derece kolaylaşır.
Bir şeyler eksik gibi geliyor bana.
“En güzel şiirlerim yazamadıklarım” diyor bir şair. Yazamadıklarıma üzülüyorum.
Bu gidiş nereye?