Bu mektup adrese
Merhaba!
Geleneksel mektuplarımıza şöyle başlardık bir tarihlerde. Evvela üzerimize farz olan Allah’ın
selamını sunarım. Nasılsın, iyi misin? Bizleri, beni soracak olursan şükürler olsun.
Bundan sonra da ayrıntıya geçilir ve koyun kuzunun meleştiği, kümeste çilli horozun
tavuklarının kaç taneye ulaştığı, her gün yumurtlayıp- yumurtlamadığı bir güzel anlatılırdı.
Mektup devam edip giderken birden bire bir edebi metne dönüşürdü kimi yerlerde.
Xxxx
Bahar bütün güzelliğiyle kapımızı şenlendirdi. Erguvanlar mor şemsiyeler gibi kolunu-
kanadını açarak süslü bir kameriye gibi görünüyor. Avlumuzun kıble tarafındaki erik ağacının
da çiçeklerine bakılırsa, eğer fırtına veya bir aşırı yağmur olmaz ise, bu sene çok meyve
vereceğe benziyor.
Halanın kızı bir serpildi ki görmeye değer. Annem illa da bu kızı ağabeyine alacağım, bana
gelin olacak diye tutturdu.
Babam her sabah namaz için kalkıp camiye gidiyor ya, işte annem de o saatte ayakta.
Namazını kılıp aceleyle çay demliyor, babam camiden geldiğinde oturup Arzu ile Kamber
kahvaltı ediyorlar.
Xxxx
Mektup bu, içinde haber de olur dedi-kodu da. Özlemler dile getirilir mektubun sonuna doğru.
Seni çok özledim, göresim geldi. Özlemek şehirlilerin mektubunda, göresim geldi fakir
kitlenin mektuplarında yerini alırdı. Göresim gelir lafı Yunus Emre söyleyişine daha uygun
geliyor bana.
Mektubuma son verirken selam eder, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.
Ve mektupların yazılmadan olmayan sözleri, kalıpları da vardı.
Mektubuma istemeden son verirken, acele cevap beklerim. Kestane kebap acele cevap.
Xxxx
Bugün tarihe karışan bir anane, gelenek, yaşama aracı, haberleşme yöntemi, bir irfan-kültür
aracı mektup artık yok. Fıranz Kafka Milenaya Mektupları yazmış ya, bizde de bir çok
edebiyatçı birilerine mektuplar yazdılar. Yahu diyorum acaba ben de mi mektuplar serisine
başlasam. Hani iyi bir anlatım aracı yine de.
E hadi bu yazıyı mir parça mektupla tamamlayalım.
Sevgili kardeşim, geçen sene benden, kardeşimi ameliyat ettireceğim, para çok lazım diyerek
aldığın 2 bin lirayı, üzerinden bir yıl geçtiği halde hala ödemedin, kavlimiz böyle değildi.
İnsan bir söz söyledi mi er ise, erkek ise, erkek gibi bir hanım ise o sözünü yerine getirmeli.
Söz ağızdan çıkan mermidir. Gider bir hedefi vurur. Ben onu öylesine söylemiştim
diyemezsin. Söyledinse o söz seni bağlar, bağlamalı.
Güzel dostum aramızdaki arkadaşlık 2 bin liraya feda edilecek kadar zayıf değil. Ama sana
olan güven duygum yara aldı mı, o saatten sonra arkadaşlık binamız yükselmeye devam
edemez.
Bana söyler misin senin içinde kaç kişi var? Benim yanımda hükümran oluyorsun,bir
başkasının yanında azad kabul etmez köle, bir başkasına bağımlı, bir başkasının yanında
kişiliksiz oluyorsun. Yapma dostum. Beni korkutuyorsun. Sahi senin içinde kaç kişi var!
Xxxx
Mektuplar uzar gider, ama yine de uzamasının bir sınırı vardır. Keağıdın iki yüzü de doldu mu
mektup biter. Güzelce, bir muska gibi katlanır, kiminin içine yaseminler, kurutulmuş çiçekler
konulduktan sonra zarfa kutsal bir nesneymiş gibi konulur. Zarfın yapışkanlı kenarı binbir
duyguzihinde dolşırken yalayarak ıslanır ve nihayet yapıştırılır.
Ah o zarfın postaneye gitmesi, pulun yapışması, gider kutusuna atılması sırasında beyinden,
hafızadan, zihinden geçen düşünceler hiç yazılmadı.