FARUK KORÇA

FARUK KORÇA

FARKLI TARAF

BUGÜN YARINDAN İYİDİR

Değişen Dünya şartları nedeni ile yapılan araştırmalar önümüzdeki 25 yıl içerisinde bugünkü mesleklerin yarıdan fazlasının yok olacağını ve yerine yeni mesleklerin oluşacağını öngörmektedir.

Böylesine değişmekte olan bir süreçte biz ne yapıyoruz.

Üniversitelerimizde 250 bin kontenjan boş kalıyor. Yetkililerin umurunda bile değil.

Ülkemiz diplomalı elemana artık doydu. Eğitim kalitemiz maalesef düşük olduğu için Dünya’ya eğitilmiş insan gücü ihraç edemiyoruz.

7-8 milyon civarı diplomalı işsiz şişkinliği yaşanmaktadır. Mezunların çoğu teorik eğitimin ötesine geçemediğinden, yaşam ve hizmet kalitesi düşmekte ve diplomalılar eğitim gördüğü alanda iş bulamamaktadır.

Yüksek öğretimde hem insan gücü, hem de mâli israfı önlemek için yeniden çağdaş bir yapılanma şart.

Bunu gerçekleştirmeden geleceğe ayak uydurmak, “Ben de varım” diyebilmek, pek kolay değil.

Yüz binlerce istihdam fazlası kalifiye insan gücü olan alanlara, her yıl binlerce kontenjan yaratabilmek, oldukça güç.

Yarın, bugünden çok farklı olmalı, tıpkı bugünün dünden farklı olduğu gibi.

Bugünün yarından iyi olduğunu unutmadan, aklın ve bilimin referans olduğu, geleceğe yönelik pedagojik ve bir o kadar da adil kararlar alınmalıdır.

Yarınlara yönelik tespitler çok önemli. “Nedir bunlar?” dersek:

Bilişimde sınır tanımayan yenilikler.

Dijital yaşam ve dijital bıkkınlık.

Tarım, turizm ve tabi afetler.

Fark yaratabileceğimiz en önemli alanlardan birisi olan turizmi gereği gibi ciddiye alarak 100 milyon turist hayali gerçekleştirebilirecek sektörün en büyük şansı kalifiye personel yetiştirebilmek.

Kendi kendine yeten ve dört iklimi aynı zamanda yaşayan ender ülkelerden biri iken, gelecekte kıtlık çekme korkusu yaşamaya başladık.

Akıllı tarıma ve akılcı tarımcılara gelecekte her şeyden daha çok ihtiyaç duyulacağını bilmeli, şimdiden gençlerimize toprağı sevdirebilmeli ve üretimi öğretmeliyiz.

Mademki önümüzdeki yüzyılın felaketler yüzyılı olacağı kabul ediliyor, buna ne derecede hazırız?

Yeni eğitim sistemimiz, çocuklarımızın ve Ülkemizin yüzyıl sonra hala fırsat eşitliğini konuştuğu, sınav ve diploma odaklı bir eğitim modeli değil, geleceği yakalayan, gençlerimizi mutlu kılan, Ülkemizin ihtiyaçlarına odaklanan, değerlerini koruyan ve üretken bir eğitim modeli olmalıdır.

Eğitimdeki hatalar, olsa-olsa metodu ile düzelmez. Birkaç nesli heba eder. Yüz yıl sonra aynı noktada, aynı konuları konuşarak, gelecek yakalanmaz.

“Gelecek eğitimle şekillenir. Eğitim bireyin yeniden üretimidir” Her Ülke vatandaşlarına Ülkenin rejimine, milliyetine, dinine, kültürüne ve geleneklerine göre eğitim verir. Bireyi, vatandaş haline getirir.

Bunun önemini çok iyi bilen ATATÜRK, eğitime ve dolayısı ile gençliğe çok önem vermiş, Cumhuriyet rejiminin eğitim yolu ile Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşlarını üreteceğini umut etmiştir.

“Gençler, geleceğimizdir.” sözü doğrudur. Biz geleceğimize nasıl yatırım yapıyoruz?

Artık bütün Dünya biliyor ki, eğitimin amacı, bağımsız düşünme yeteneğine sahip, kendini ve çevresini irdeleyici bir görüş ile algılayan gençler yetiştirmektir.

Bunu başaran ülkeler, gelişiyor, kalkınıyor. Bunu başaramayanlar geri kalıyor.

Bu türlü eğitimin kriterleri de belli;

Ezbere değil, anlamaya dayalı, sorgulayıcı, araştırıcı, bu eğitimin ve gelişmenin birinci aracı.

Çünkü her toplumun en büyük zenginliği, insan öğesi.

Önce gençlerine, sonra da yetişkinlerine yatırım yapan, yani onları iyi eğiten toplumlar, değişime ayak uyduruyor, rekabet gücünü geliştiriyor ve ileri gidiyor.

Eğitim alanında geri kalanlar ise, yoksulluğa ve sömürülmeye mahkûm oluyor. Maalesef, Ülkemizdeki eğitim sorununun kökünde yatan temel öğe de bu.

Gençlerimizi ezbere dayalı, dogmatik bir yöntem ile yetiştiriyoruz.

Dinci eğitimi, bilimsel eğitimden ayıran en önemli nokta, dinci eğitimin ezbere ve dogmatizme dayanması, bilimsel eğitimin ise bağımsız düşünceye ve araştırmaya yönelik olmasıdır.

Ezbercilik ve dogmatizm, sadece radikal akımlara bağlı, gerektiğinde kendilerini canlı bomba olarak bile kullandıran, insanlar yetiştirmekle kalmıyor, tüm bir toplumun araştırma ve bağımsız düşünme refleksini dumura uğratıyor.

Türkiye’de eğitim sisteminin, birbirine bütünü ile zıt iki felsefe arasında kaldığı açıkça görülebiliyor.

Bir uçta bağımsız düşünen, değişmeye dönük, yaratıcı insanlar yetiştirmek ve Dünya ile rekabet edebilmek, öteki uçta ezbere ve dogmatik, düşünmeyi reddeden, mevcudun korunmasına ve hatta geri dönmeye yönelik inançları benimseyen bir genç kitlesi üretmek.

Bu durum, siyasette, medyada, Üniversite’de, bürokraside de iki yüzlülük hâkim. 

Köşe yazarları, patronlarının ya da kendilerinin çıkarları adına dün “Ak” dediklerine, bu gün “Kara” demekte, hiçbir sakınca görmüyor, hatta bununla övünenler de var.

Üniversitelerimizde bu ikiyüzlü insanlara akademik unvanlar dağıtılıyor, sonra bunlar bürokrasinin en üst makamlarına tayin ediliyor.

Sonuç olarak;

Her eğitim programının bir felsefesi vardır. Nasıl bir öğrenci yetiştireceksiniz? Ona hangi formasyon vereceksiniz. Örneğin her ülke temel eğitimde, yani Üniversite öncesi eğitimde genellikle iki ayrı formasyona yönelir;

Genel ve meslek eğitimi.

Genel eğitimdeki formasyon, bir yandan o ülkenin vatandaşlık bilincine ve çağdaş bir Dünya kavramına, öte yandan, yüksek öğrenim için gerekli olan sorgulayıcı ve araştırıcı yaklaşıma dayanak olmalıdır.

Mesleki eğitimdeki formasyon ise, o eğitim hangi mesleğe yönelik ise yukarıdaki amaçlara ilaveten, örneğin mesleğin temel ilkelerine ve uygulamadaki becerilerine dayanak olmalıdır.

Bu eğitim sistemi tatbikatta fabrikalarda ve sanayi sitelerinde uygulanabilir. Her fabrika ve sanayi sitesi, kendi tesisi içinde veya yakınında bir eğitim imkânı oluşturmalıdır. Devlet, bu konuda yasal düzenlemeleri hızla yapmalı, eksik kalan kısımlarda destek olmalıdır. Daha önce yazdığım ve yetkililere sunduğum yazıda bu konuyu anlatmış ve takdir görmüştüm. Bakanlıktan edindiğim bilgilere göre bu çalışmanın halen yürütüldüğü bilgilerini aldım. Emeği olanlara teşekkür ederiz.

Bir de en önemli husus, bu görevlere gelen insanlar liyakat ve hakkaniyete uygun olarak görev almalıdır. Sadece arkadaşlık, eski hukuku bulunmak, hemşerilik ve akrabalık gibi sübjektif yakınlıklara bağlı olarak görevlendirmeler, sakıncalıdır.

İş hayatında, devlet görevinde veya siyasette liyâkata dayalı olmayan uygulamalar, hem onu yapana, hem de ülkeye büyük zarar vermektedir.

En rahatsız edici olan da göreve layık olmayan insanların yaşadıkları büyük kriterde hiç düşünmeden sorumluluğu Allah’a emanet etmeleri. 

Allah’ı suç ortağı yapmak, olur ki, bu büyük bir günahtır.

TRENİN DOĞASI

Bir alt yapı vardır.

Bir de üst yapı…

Alt yapı raylar…

Üst yapı trenler…

Tren alt yapısının doğasını hiçe sayarak uçmaya kalkarsa devrilir. 

ALTINDAN DEĞERLİ ÖĞÜTLER

“Gençlere doğa olaylarını gözlemeyi öğret, kısa sürede merakını uyandırırsın. Fakat bırak, bu merakı büyütürken, onu tatmin etmekte çok aceleci olma. Sorunları onun önüne koy ve kendi başına çözmesine izin ver. Senin öğrettiklerini değil, yalnızca kendi kendine öğrendiklerini bilsin.”

“Bilimi öğrenmesin, bırak onu keşfetsin. Gerçekler yerine hükümleri dayatırsan, akıl yürütmeyi bırakır. Yalnızca diğer insanların düşüncelerine bir oyuncak olur.”

“Bitkiler işlendikçe şekil alırken, insanlar eğitim ile bilinçlenir.”

“Bizler Dünya’ya zayıf geldik, güce ihtiyacımız var.”

“Bütünü ile yoksun ve çaresiz doğduk. Yardıma ihtiyacımız var.”

“Budala yaratıldık, okula ve mahkemeye ihtiyacımız var.”

“Doğuştan sahip olmadığımız ve yetişkin olduğumuzda ihtiyaç duyacaklarımız, eğitimin bize armağanıdır.”

“Eğitim, doğadan, insanlardan veya şeylerden sağlanır;

Yeteneklerimizin ve bedenimizin gelişimi doğanın öğretisidir. 

Bu gelişmeden çıkarımlar yapmak için öğrendiğimiz uygulamalar, insanların öğretisidir.

Bizi etkileyen objeler doğrultusunda edindiğimiz deneyimin de şeylerin öğretisidir.”

CUMA’NIZ MÜBAREK OLSUN

Allah’ın, selamı, rahmeti, bereketi ve mağfireti üzerinizde olsun.

Rabbim, bedeninize sağlık, sıhhat ve afiyet ve yuvalarınıza huzur ve mutluluk versin.

Cuma’nın feyzi ve bereketi üzerinizde olsun.

Sağlıcakla kalın.

<