Burjuvazi
Avrupa'nın gelişmesi girişimci, mücadeleci, pervasız kişilerin meydana getirdikleri paralı bir sınıfın burjuvazinin iticiliği ile gerçekleşmiştir. Bu sınıfın oluşması ekonomik şartların yanı sıra bir kültür ortamını, alışkanlıkları, belirli bir insan ve sorumluluk anlayışını gerektirmektedir.
Burjuva özel yaşamı ve statüsü ile toplumun iddialı bir kesimidir. Kentte yaşadığı için semtiyle, dairesinin veya bahçesinin büyüklüğüyle, arabasıyla, kıyafetiyle kendini göstermek ister. Özel yaşam ile statü teşhiri onun toplumdaki iddiasını desteklemelidir.
İnsanın zaman serüveninde herşey dönüşürken siyaset demokratikleşti. Az tüketip, çok çalışan ve üreten, arzularını ve kendini kontrol eden, dünyevi zevklerden uzaklaşan, çalışmayı bir ibadet olarak gören insan rahatlık ve zevk için para harcamanın da en az kazanmak kadar önemli olduğuna karar verdi. Boş zamanın içini doldurmaya karar veren insan tatil ve turizmi icat etti. Ergenlikten evliliğe doğrudan geçiş yerine gençlik denilen bir yaş dönemi oluşturuldu. Bu yaş dönemi insanları sanat ve edebiyatta güçlü bir etki yaratarak beğenide, süslemede, üslupta moderni ortaya koydular. Kadın aile içinde özgürleşmeye başladı. Tüm bu gelişmeler sayıları hızla artan evine ve ailesine bağlı insanlardan oluşan orta sınıfa aitti ve burjuvayı oluşturuyorlardı.
Soylular mavi damarlarının görülebileceği kadar beyaz tenli oldukları için soyluluk ölçütü kabul ettikleri mavi kana önce parayı sonra eğitimi dahil ettiler. Soylulukla burjuva arasındaki ayrımın silikleşmesi bireyciliğe, saygıdeğerliğe ve mülkiyete inanan insanı sunuyordu. Bu insanlar ilerlemeye, reforma ve liberalizme de inanıyorlardı.
Avrupa'nın kişisel girişimlere elverişli ortamı ve dinamik, tuttuğunu koparan, yaratıcı insanı, Batı kalkınmasını sağlayan burjuva sınıfının temellerini meydana getirmişti. Bu sınıf olmasaydı Avrupa'nın zenginliği ve ilerlemesi söz konusu olmayacaktı. Batı Avrupa’nın bir karakteristiği olan burjuva kendi çıkarlarına uygun yeni bir düzen yaratmıştı.
İslam toplumlarında bir burjuvazi doğmamıştır. Çünkü İslam toplumlarındaki kanaatkarlık, eşitlik ve paylaşımcılık gibi manevi değerler her sınıftan insanı bünyesine kabul etmiştir. Dolayısıyla bu toplumların insanı kendi varlığını kabul ettirerek düzenin bir parçası olmuş, mücadeleci ve yaratıcı kişiliğini kaybetmiştir. Hırslanmayan sınıf siyasi mücadeleye girmemiş, sosyo ekonomik yapıyı, siyasal kurumları ve devleti kendi çıkarlarına göre şekillendirmemiştir.
Burjuvazi kendi sınıfının önündeki sorunları ortaya koyarak engelleri teker teker yıkmıştır. Burjuvazinin istediği devlet hürriyetçi devlettir. Bu hürriyet ekonomik olarak güçlü olanın yani sermaye sahibinin yararına işleyecektir. Herkes kanun karşısında eşit olacak, doğuştan gelen imtiyazlar kaldırılacaktır. Herkes aynı vergileri ödeyecek, aynı mahkemelerde yargılanacak ve benzer suçlar için benzer cezalara çarptırılacaktır. İş sahaları bütün kabiliyetlere açık tutulacaktır. Tabiat insanları eşit yaratmamış, onlara farklı irade, akıl ve kabiliyet vermiştir. Eğer akıl ve kabiliyetler eşit değilse servetlerin eşit olmaması da kaçınılmazdır. Bunun doğal sonucu olarak devlet mülkiyetin dokunulmazlığını ve servetlerin eşitsizliğini inatla korumalıdır.
Bu düşünce birikimi burjuvazinin önce küçük alanlarda kendi kendilerini yönetme hakkı ile angarya ve haraçlardan kurtulmasını sağlamıştır. Bu sağlanınca kral hedef alınmış, kralın yetkileri ve devlet ele geçirilerek kendi zenginleşmeleri için devletin kuvvetleri kullanılmaya başlanmıştır. Modern devlette siyasi egemenlik burjuvanın eline geçmiştir. Marks’a göre “Modern hükümetler burjuva sınıfının tümünün ortak işlerini yöneten bir komisyondan başka bir şey değildir.”
Batı Avrupa kalkınması, sermaye sahiplerinin meydana getirdiği burjuvazinin toplum içinde gelişip güçlenmesi ile gerçekleşmiştir. Bu sınıf herşeyden önce tarihsel ve ekonomik koşullardan ötürü güçlü bir sınıftır. Elinde büyük sermayeler vardır, ilerici ve ihtilalcidir. Toplumun geri müesseseleriyle çarpışmış, eski düzeni yıkmış ve toplumu ileri bir aşamaya ulaştırmıştır. Çünkü toplumun normal akışı ve doğal gelişimi içinde şekillenen burjuva iktidarı alabilecek ve yürütecek güçte olmuştur.
Batı burjuvazisi aşırı derecede girişimci olup tatlı para kazanmak için göze alamayacağı macera yoktur. Tatlı para kazanmak için mekan tanımamış, bakir alanlara yönelmiş, kazanmış, kazandığını yeni işlere yatırmıştır. Böylece zenginleşmesi süreklilik kazanmıştır.
Kendi mücadelesinde kendi düşünürlerini yaratan ve kültürünü oluşturan burjuvazi toplumun ilerlemesinde dinamo görevi yapmış, geliştirdiği düşünce sistematiğini, yaşam inceliklerini ve davranış kurallarını diğer bireylere aktarmıştır. Dünya çapında geliştirdikleri dış sömürü kendi ülkelerindeki diğer insan katmanlarını koruyup kollamalarını sağlamıştır.
Türkiye'deki burjuvazi ülke ihtiyaçlarının sonucu olmaktan çok yabancı memleketlerin aracı ve komisyoncu ihtiyacının karşılanması için bu yabancıların desteği ile erken doğum yaptırılarak meydana getirilmiştir. Batı sömürdüğü ülkede kendi işini kolaylaştıracak ve aracılık yapacak bir zümreye ihtiyacı olduğundan kendi burjuvazisinin bir kopyasını Türkiye'de yaratmaya çalışmıştır.
Bu koşullar içinde doğan güçsüz yerli burjuvazi, doğal olarak, üretken olmaktan çok aracı niteliği taşımıştır. Asıl görevi kendi ülkesindeki yabancıların işini kolaylaştırmak, dıştan aldığı ürünlerin içteki satışını sağlamak, kendi memleketinin mallarını yabancılara satmak, bir çeşit komisyonculuk görevi yüklenmek olmuştur.
Dolayısıyla Batıdaki gibi kendi başına büyük kazançlar sağlayacak, tasarruf edecek, sermaye biriktirip bunu üretken yatırımlara yöneltecek ve bununla kalkınmayı gerçekleştirecek nitelikte olamamıştır.
Türkiye, Tanzimatla birlikte özel teşebbüse hareket alanı vererek ve özel teşebbüsün güvenliğini sağlayarak kalkınmayı denemiş ama sonuçta azınlıklardan oluşan aracılar palazlanmış, yerli sanatkarlar ise zamanla ortadan kalkmıştır. Meşrutiyet ve Tek Parti Döneminde ise milli iktisat siyaseti uygulanmış, büyük devlet desteğine rağmen oluşturmak istenen burjuvazi aracı vasfından öteye geçememiştir. İyi niyetle verilen bütün krediler ithalata yatırılmış, sanayi derme çatma imalathane ve birkaç fabrikadan ibaret kalmıştır
Batı burjuva sayesinde bugünkü Batı olmuş, kendi düşünce sistematiğine, kurum kültürüne bu altyapı ile ulaşmıştır. Türkiye'de Avrupa'nın refah düzeyine ulaşmak için Avrupa'nın ekonomik, hukuki, siyasi kurumlarını ve kültürünü transfer ederek iki yüz yıldır uğraşmaktadır.
Tarihsel ve ekonomik temelleri farklı iki ayrı kültürün çatışması zaman içerisinde ortaya temelsiz kurumlar, karmaşık tepkiler, yozlaşmış bir kültür ve niteliği belirsiz bir toplum çıkarır görüntüsü vermişse de su akmakta ve yolunu bulmaktadır. Çünkü tavuk ve yumurta misali yaratıcı ve iştahlı tüketici ile daha çok sermaye biriktirmeye odaklanmış yatırımcı her yanımızda ve piyasa kuralları işlemektedir.