"BÜYÜK"LÜĞE MERAKLIYIZ
Efendim övünmek gibi olmasın ama çocukluğum Bakırköy sahillerinde geçti. Evet ben de biliyorum sahil çocuğu olmak övünülmesi gereken bir şey değil. Fakat, kürek çekme ve yüzme konularında arkadaşlarımı bir hayli geride bırakırdım. Yani kıyısından bucağından spora bulaşmışlığım vardır. Bu arada şunu da söylemeden geçemeyeceğim, çocukluğumda Bakırköy sahilinde denize atladığım yer ile bugünkü deniz arasına yaklaşık bir kilometrelik bir mesafe bulunuyor. Buralara hiç girmeyelim isterseniz. O güzellikler hafızalarımızda kalsın.
Evet cahildik, babamın balıkçı kayığında kürek çekerken bile profesyonel amaçlan gütmemiştik.
Efendim ayrıca bendeniz, Zuhuratbaba top sahasında Gökmen-Yasin kardeşler, Çilli Mehmet ve kaleci Varol ile futbol oynama onuruna kavuşmuş bir kişiyim… Ve yine affınıza sığınarak söylüyorum, bu yaşımda da sporla olan ilişkimi “bedensel” olarak ufak ufak sürdürmekteyim. Seyirci olarak da dünya sporuna ilgim kaybolmadı. Taraftarlığımı askıya almama rağmen gönlüm yine Galatasaray’dan yanadır…
Ancak anlayamadığım ve gizemini bir türlü çözemediğim bazı olaylar bendenizi ülkemizdeki spordan bir hayli soğuttu.
Acaba dünyanın hangi ülkesinde on binlerce seyirci hep bir ağızdan koro halinde futbol hakeminin “cinsel eğilimleri” konusunda açıkça görüş bildirmektedir?..
Spor ile cinsel ilişkiler nasıl oluyor da bu denli bir biri içersine sokuluyor?.. Evet anlıyorum. Kabul ediyorum. Sevişme de bir çeşit spordur ama, sporun sevişme ile ne ilgisi var? Bunu anlamıyorum!..
Güney Amerika’da futbol seyircisi ateşliymiş. İtalya’da ise fanatikmiş gibi laflar ediliyor. Ancak bu ülkelerde stadın bir yanındaki on binler, öteki yanındaki on binlere elle-kolla cinsel imalarda bulunmuyor ki yahu…
İşte bunlar beni ülkemizdeki spordan ve dahi özellikle de futboldan soğuttu…
Mesela:
Futbol liginde şampiyonluk düğümünü çözecek maçtı. Hava güzeldi. Stad hınca hınç doluydu. Her iki takım da varını yoğunu ortaya koyup canla başla oynadı. Ama hakemin idaresi rezaletti. Sürekli yanlış kararlar veriyordu.
Maç bitti. Takımlardan birinin antrenörü çok kibar adamdı ama kendini tutamadı. Hakeme dedi ki: “Çok güzel bir oyun oldu. Ama ne yazık ki göremediniz.”
Bu olayın ülkemizde yaşanacak kadar temiz yürekli bir taraftar varsa bendeniz tekrar tribünlere çıkarım arkadaşlar…
İçinizden geçeni duyar gibiyim: “Asla”
Çok mu iç kararttım, haydi gülümseyelim biraz.
Çocuk babası ile birlikte gittiği futbol maçından döndü. Annesi sorunca da anlatmaya başladı: “Çok zevkliydi. Altı sarı, üç kırmızı kart gösterildi. Birinin bacağı kırıldı. Yedi seyirciyi polis götürdü.” Biraz soluklanıp lafın sonunu getirdi.
“Ama en zevklisi hakemi dövdüler, ağzını burnunu kırdılar.”
Çok önemli final maçıydı. On binlerce kişi stada girememişti. En pahalı numaralı tribün koltuklarının birisinde ise, on yaşlarında hınzır tipli yalnız bir erkek çocuğu oturuyordu. Etrafındakilerinden biri dayanamayıp sordu: “sen nereden buldun bu bileti.” “Babamdan”. Meraklı yine sordu: “Pekiyi ya baban. O niçin gelmedi?” Çocuk cevap verdi: “Evde bileti arıyordur herhalde…”
“Büyük”lüğe karşı dehşetli bir merakımız vardır. Bir futbol takımı birkaç maç kazansa taraftarları ortalığı yırtar: “Eeeeen büyük” diye… Neden?..
Nedeni basit… Fena alıştık. İşte bu da, “Büyük”lüğün enflasyonudur…
Haftaya görüşmek dileği ile…