Çağır gelmeyeyim…
Değerli gazeteci, şair Ahmet Kot’tan öğrendiğim bir söz var. ‘Bizim insanımız çağır gelmeyeyim, çağırma küseyim havasındadır derdi. Bana çok güzel geldi. İyi bir değerlendirmeydi bana göre.
Çok insan tanıdım. Kafasına göre dostu olmadığından, arayanı-soranı olmadığından, vefasızlıktan, kadirbilmezlikten şikeayet ederlerdi. Onların ihtiyacı var düşüncesiyle biraz ilgi gösterildiğinde bir acaip havalara girdiklerini çok gördüm.
O benim faaliyetlerimi takip eder, o benim abonemdir, aman her gün bana geleceğine bir gün de kendine gelse ya, her bayramda, önemli günlerde beni arar, herhalde başka dostu yok. Buna benzer bir yığın abukluk hemen onların kalbine, zihnine dolar ve bunu oarada burada dillendirirler.
Xxxx
Bir şey bizzat değerli midir, yoksa ona değer veren olduğunda mı değerlidir? Bu tartışılacak ve hiç sonuçlanmayacak bir konudur. Altın, pilatin, elmas en değer verilen madenlerdir. Bunlar bizatihi değerli midir? Bir çocuğa, bebeğe, hayvana bu değerli madenleri verseniz, bir anlam ifade eder mi onlar için. Tedavülde değilse dolar bir ülkede, karşılığı yoksa beş para etmez bir keağıt parçasıdır. Madenler de aynı durumda.
Sadece para ve madenler mi, insanlar, değerli olduğunu düşündüğümüz insanlar da bizim düşündüğümüz kadar değerlidir. Bir başkası bizim düşündüğümüz gibi düşünmeyecek ve o değerli insan dediğimiz kişi başkası için bir değer olmayı bırak var bile olmayacaktır.
Siyasi mahfillerde bu açıkça görülür. Bir siyasi öbekte ağzından çıkan kanun olan kişi başka öbeklerde sesi bile duyulmaya tahammül edilemeyecek birisi olur çıkar.
Xxxx
Değer veren mi değerlidir, değer verilen mi? Bu da çok önemli bir sorudur. Değer veren kendinde olmayanı veremeyeceğine göre, değer veren daha önemlidir, değerlidir. Başkalarına verecek kadar çok değerin sahibi olan biri elbette değerlidir. Veren el alan elden üstün olduğuna göre, bu böyle. O zaman yapılan doğru algılanması yanlış bir durum var. Kendimizde olan değeri karşımızdakine yüklüyoruz, sonra da o yüklediğimiz değer karşısında ezik-büzük oluyoruz. Çok değerli, çok büyük telakki ettiğimiz insanlar karşısında el pençe divan duruluyor, onun yanında ileri-geri konuşulmuyor, onun yanında başka bir insan olunuyor. Size de ters gelmiyor mu bu durum?
Xxxx
Bizzat kendi değerli olan var elbette. Alemlerin Rabbi bizzat değerdir. O varken hiçbir şey yoktu. Levlake levlak vema halaktül eflak sırrına mahzar olan hazreti Peygamber de bizatihi değerdir. Çünki ona değerlerin değeri bir değer yüklemiş. Mesleğinde mahir olan insan da değerlidir. Ama mesleğini icra ederse, insanlar ondan faydalanırsa değerlidir. Kimsenin bilmediği, belli bir çevrede kalmış, saplantılarıyla yaşamış, millete mal olmamış sanatçı kişi değerli olsa da değerli değildir. Çünki onun mahareti, marifeti kimsenin işine yaramamıştır.
Demek oluyor ki manevi alanda vacibül vücud ve onunla ilgili her şey, varlık, kişi değerlidir. Vacibül Vücud ile bağlantılı olmayan bir şey var değilse, var olan her şey onunla ilintisiyle değerlidir. Hadi bakalım. İşin içinden çıkmak o kadar da kolay değil.
Xxxx
Düşünme bu işte. Öncüller ve soncular arasındaki ilişkiyi çözmeye, anlamaya, idrak etmeye istekle yapılan beyin faaliyeti yani akıl faaliyeti.
Gerçekten değer verilen şey mi daha değerlidir, yoksa her şeye değer veren mi?
Kimi insanlara değer verirsiniz. O insan ki değere açtır. Açlığı hemen geçer ve verdiğiniz değerin sizden değil kendilerinden kaynaklandığına inanırlar. Bir şımarırlar, bir kabalaşırlar, şaşarsınız bu benim değer verdiğim insan mı diye.
Algılarımız yanlış, telakkilerimiz yanlış. Galatı meşhurlarla dolu hayatımız. Sevgili kimdir dersem buna doğru cevap verecek tek kişi yoktur. Sevilen ile sevgili arasındaki farkı anlayabilecek kaç kişi var bilmiyorum. Sevgisi olana sevgili denilir. Sevilen ama kendisi sevmeyene de sevilen denilir. Ama insanlar sevdiklerine sevgili diyorlar. Sevmeyene, sevgisi olmayana sevgili demek parasıza paralı demek gibidir.
Xxxx
Bir düşünün bakalım değer verdiklerimiz mi değerli yoksa değer verenler mi? Sevdiklerimiz mi sevgili yoksa sevenler mi sevgili, basit ama çok önemli sorular. Bir düşünün bakalım, hem de böylece düşünmenin nasıl bir şey olduğunun farkına ve zevkine ulaşacaksınız.