RECEP ARSLAN

RECEP ARSLAN

Cemiyet halinde

Eskiden şöyle bir kalıpla girilirdi söze. Cemiyet halinde yaşamak durumunda olan insan görgü kurallarına, yasalara, yaptırımlara uyması gerekir.
Doğru bir söyleyiş ama eksik bir söyleyiş de aynı zamanda. Cemiyet halinde yaşamayan bir canlı söylemek mümkün değil. Zaten Yaratıcı her türü çift olarak bir erkek ve bir dişi olarak yaratınca, yalnız başına yaşamak hep eksik yaşamaktır. İster erkek, ister dişi hep bebeklik, ilk ergenlik çağını geçtiğinde vücudunu tamamlayacak ikinci vücudu arar. Eşini arar. Canlının beden eşi olduğu gibi ruh eşi de vardır. Bu ikisi acaba her zaman aynı kişide bulunur mu? 
Meseleyi karıştırmadan anlatmakta yarar var. Her canlı için bir karşı cins yarımını bulmak söz konusudur. İnsanda da böyle ama insanın bir de ruh ikizi, ruh yarımsını bulma meselesi var. Ruh bilimciler bu konuda açık düşünceye ulaşmış değiller.

Xxxx

Demek oluyor ki eskinin doğru ama eksik kalıbının eksiğini tamamlama zamanı gelmiştir. Sadece insanlar değil, tüm canlılar, hayvan ve bitkiler de dahil her canlı cemiyet halinde yaşar.
Kuşlar uçarlar öbek öbek. Koyun, keçi, teke, koç, kuzu sürüler halinde yaşarlar. Balıklar da öyle, köpekler de. Sinekler de, arılar da, karıncalar da ağaçlar da, çiçekler de, otlar da. Aklınıza gelen gelmeyen her canlı cemiyet halinde, topluluk ve toplum halinde yaşarlar.
Karıncalar, adlarıyla anılan bir surenin sahibidirler. Süleyman aleyhisselam insanlardan, cinlerden, içinde hüdhüd de bulunan kuşlardan ordusuyla sefere çıkacak olduğunda, karıncanın biri, diğer karıncaları ikaz ediyor. Evlerinize girin. Süleyman peygamber bilerek zarar vermez ama, ayak altında kalmayın.

Xxxx

Cemiyet halinde yaşayınca kurallar, yasalar, birbirine saygı, birbirine öncelik verme gibi erdemler kaçınılmaz oluyor. Karınca diğer karıncaları evlerinize girin, ordunun ayakları altında ezilmeyin derken bir cemiyet görevi yapıyor. Yoksa ona ne, kendisi girer yuvasına kurtulur. Hayır öyle değil. Diğergamlık demek ki sadece insana mahsus bir erdem değil.
Esasına bakılırsa insanın yaratılanların en şereflisi olduğu ifade edilirken, ötekilerin şerefsiz olduğu değil, insana göre daha az şerefli oldukları söyleniyor. Ama aynı insan öteki kendinden daha az şerefli yaratıklardan daha aşağıya düşebiliyor. Sefillerin sefili olabiliyor.

Xxxx

Her meseleyi insana odaklayarak konuşuyor insan. Halbuki diğer canlılarda söz dinleyenler, asi olanlar, emre uyanlar, fazlasını yapanlar, eksiğini yapanlar, yapması gerekeni yapmayanlar var.
Süleyman Aleyhisselam ordusunu teftiş ederken hüdhüdü göremeyince soruyor. Hüdhüd nerede, onu göremiyorum dediğinde hüdhüd kanat çırpıp Süleyman aleyhisselamın huzuruna geliyor. Güneşe tapan Sebe diye bir millet var. O bir kadın. Ona her şey verilmiş. İstersen seni oraya götürebilirim diyor.
Hüdhüdün böyle bir görevi yok. Ama o da tıpkı insan gibi hükümdarına hizmet etmekten zevk alıyor.
O zaman insan üzerine yazıp çizenler, konuşanlar, ilim yapanlar insan kalıbının dışına çıkmalı ve diğer canlılarda da işlerin nasıl olduğuna kafa yormalıdır. Her şey insanla başlayıp, insanda bitmiyor.

Xxxx

Koyunlar sürü halinde yaşar.Onlara bir çoban köpeği koruma hizmeti verir. Bir kösemenleri de vardır. O da onlara rehberlik hizmeti verir. Köpek, onları korumayı ne karşılığında yapıyor diye incelemek gerek. Denilecek ki köpeğin doğasında, fıtratında, genlerinde var korumacılık. Ama hiç biri sürüye ihanet etmiyor, onları kurtla anlaşıp, görevini ihmal ederek telef etmiyor. Rüşvet yemiyor, iltimas yapmıyor. Belki kurt sürüsü kalabalıksa biraz tırsar.
Kösemene güven duyarlar, ona inanırlar. Onun gösterdiği yoldan geçer, atlayıp, yürürler. Kösemen yanlış bir yerden geçerse öteki koyunlar da geçer. Çünki ona inanırlar. Kösemen de onları elinden geldiğince emin yollardan götürür.

Cemiyet hayatını sürdüren tüm canlılarda kurallar, erdemler varsa, ki var. O zaman diğer canlılarda da içtimaiyat, cemiyet bilimi, toplum bilimi, sosyoloji yapılmalıdır.

 

<